4 Şubat 2011 Cuma

günah keçisi...

Sınıfa hışımla girdi, çantasını masanın üzerine sertçe koydu ve elleri belinde bütün sınıfı tek tek süzdü.. Her gözde bir mana arar gibiydi.. En sakin hocamızdı oysa, tuvalete gitmek için izin isteyenlere, sigaranın zararlarını anlatacak kadar da hal yol bilirdi.. Onu böyle delirten neydi acaba ?
“Nooldu hocam, gemiler havuz problemi mi yaşadı” diye bağırdım arka sıradan. Cevap kısa ve netti; sen yaptın serseri, sen ! Ben kimim, neyi yaptım, havuz probleminden hiç  anlamam, hayatımda tersaneye gitmedim..  Ben size ne yaptım vicdansızlar ? diye sesini bir ton yukarı çıkardı.. En zor zamanlarınızda yanınızda oldum, disipline vermem gerekirken affettim, bu muydu karşılığı, bu mu ? derken artık asabiyetine göz yaşlarını da katmıştı.. Hocaların en zor zamanlarını bile gırgır şamataya çevirebilen sınıf donup kalmıştı..
Endişe, merak, korku, panik, dram ve göz yaşı.. Bir Türk dizisinde ne ararsanız sınıfın orta yerinde duruyordu.. Bütün sınıf şoktaydı ama yaşlı gözleri artık sadece benim üzerimdeydi.. Borçla aldım ben o arabayı, daha çocuğum bile bir kez binmedi, hiç mi vicdanının sızlamadı “ ? Cümle baştan aşağı yıkıcıydı da en acayip yanı artık çoğul şahıs durumunun tekile dönmesiydi.. “Ne arabası, sizin çocuğunuz mu var ? niye bindirmediniz ? ben bu hikayenin neresindeyim ? sorular arka arkaya beynimden yollandı ama ağzımdan çıkaramadım.. Sükut ikrardan gelir aşamasına bir kala tek kelime edebildim : Ne ?
Sadece “ne” diyebilmiştim gerçekten.. Türev, integral, logaritma, benim için hepsi anlaşılmaz kavramlardı ama matematik hiç bu kadar karmaşık olmamıştı.. Sınav yapıyosa sıfır aldım demekti.. Gözlerini üzerimden çekmiyordu.. Sözlere dayanabilirdim ama gözler çok ağır konuşuyordu.. Yük artınca, dilim çözüldü; hocam ne far kırması, ben sizin arabanızın olduğunu da durduğu yeri de bilmiyorum” diye çıkıştım.. Bunları disiplin kurulunda anlatırsın, bugün ders mers yok, dedi aldı çantasını gitti..
Sınıfta 32 kişi, yani 64 göz aynı anda bana bakıyordu.. Adını dokuza çıkarmanın en zor yanı buydu işte, o an sekiz benim için çok uzak bir rakamdı.. Bir tek Tarık “ne arabası kırması lan, biz bu adamla okul çıkış Muhit’e gittik” dedi.. Bu kıraat mekanı da ne kutlu bir yerdi, ilerde beni defalarca kurtaracaktı.. Ama bu kez faydası olur muydu ?
Akşama kadar disiplinden gelecek çağrıyı bekledim.. Arayan soran olmadı.. Ama zihnimde onlarca kez disiplin kurulu yapıldı.. Hepsinde suçlu ilan edildim.. Hocalar yüzüme tiksinerek bakıyor, zaten senden başka bir şey beklenmezdi, hiç adam olmayacaksın diyordu..
Bu işi çözmeliydim.. Sağa sola gidip biraz araştırma yaptım.. Elimde tek veri vardı..  Matematikçi arabasını yatakhanenin önündeki boşluğa park ediyordu..
Okul çıkışı üstümü değiştirmeye yatakhaneye giderken kafamda şimşek çaktı.. Yatakhane yolunu sadece yatılılar kullanıyordu.. Arka kapıdan girip çıkmak o zamanlar yasaktı.. Bu işi yapan yatılı birileri olmalıydı.. İhtimal 1700’den 200’e inmişti.. Yine de hala bir gecede çözülmek için fazla ağır bir problemdi.. Hoca çok kazık sormuştu.. Ama her sorunun bir çözümü vardı.. Matematik değilse bile hayat sürprizlerle doluydu.. 
Üstümü değiştirdim, kafeteryaya gittim.. Olay duyulmuştu.. Herkes saçma sapan sorularla üstüme geliyordu.. İçlerinden biri “lan kadın arabayı alalı bir hafta olmadı, ağlar tabii” dedi.. İkinci ışık o anda yandı.. Hoca arabayı yeni almıştı.. Bu kadar hızla yapılan bir eylem organize olamazdı.. Hoca birinin kafasını fena bozmuş olmalıydı.. Kafeteryadan hızla fırladım..  Okul kapısı geçiş yolu olduğundan açıktı ama öğretmenler odası kapalıydı.. Doğrudan yatakhaneye gittim.. Etüde hazınlanan çocuklara tek tek dün matematik dersi olan var mı diye sordum.. Hocanın ders verdiği sınıfları tek tek buldum.. Sadece bizim bir alt sınıftan birine öğleden sonra ders yapmıştı..
O sınıfta kimler olduğunu bulmam hiç zor olmadı.. Listedeki iki isim benim için şimşek ya da ışık değil işaret fişeğiydi artık.. Son ders yapılan sınıfta yatakhanenin çarşambalı haylaz adaşları vardı..
Tek atımlık barutum vardı.. İkinci bir araştırmaya kafam basmayabilirdi.. Matematikçi nasıl hışımla girdiyse bizim sınıfa şarşambalı haylazların odasına öyle daldım.. Kapıyı sertçe ittim, doğrudan ikisinin üzerine yürüdüm ve tek cümleyle darbeyi vurdum : neden parçaladınız lan kadının arabasını ?
Abi biz kimsenin arabasına bir şey yapmadık cümlesi eş zamanlı gelince hiç şüphem kalmadı.. Bakın dedim, kadın geçen hafta yazılıda bana düşük not verdi, tartıştık, şimdi suçu bana attı, disipline verdi.. Ama ben sizin yaptığınızı biliyorum.. Hocayla konuşup meseleyi ört bas ederim, eğer itiraf etmezseniz disiplin kurulunda adınızı veririm, okuldan atılırsınız..
Bizi aşağıladı abi dedi gözlüklü olan.. Ben odaya girerken ağzına attığı kurabiyeyi hala yutamamıştı.. Boğuk boğuk konuşuyordu.. Eğer doğru söylemeyeseydin o kurabiyeleri haftaya sadece evde yiyebilirdin diyip çıktım odadan..
Çocuklar kahvaltıda yanıma geldi. Ne yapacaklarını anlattım.. İlk tenefüste doğrudan öğretmenler odasına gittiler ve aslında sınıf öğretmeni olması gereken, önce annelik diyen hocamızın vicdanına konuştular.. O da bir anneydi, daha 15 yaşında iki çocuğun gözü yaşlı konuşmasına dayanamazdı.. Öyle de oldu.. Ne de olsa farkında olmasa da çocukları arkadaşlarının önünde ezmişti.. Tek atımlık barutu doğru kulandığım gibi çocukları kurtarmanın formülünü de anında bulmuştum.. Bazen insan hissiyatından anlamak sorunları çözmek için yeterli olabilirdi.. Bu cümlenin anlamını belki de üç vakte kadar daha iyi anlayacaktım..
O gün öğleden önceki  son saat matematikti ama hoca yazılı yapacaktı.. şimdi benim için zafer zamanıydı.. Defalarca hocalardan azar işittiğim sınıfın ortasında iadei itibar töreni yapılacaktı.. Hoca benden nasıl özür dileyecek acaba, diye merakla karışık bir vakar halindeydim..
Sınıfa girer girmez çantasını bile kolundan indirmeden kağıtları dağıtmaya başladı.. Benim önüme geldi, gözümün içine baktı, evet buyrun sizi dinliyorum bakışı attım.. Sadece bir tebessümle yanıt verdi : suçluları bulacağını biliyordum” dedi..
Aklım dondu.. Dünkü gözyaşlarından o ana kadar olan herşey üzerime yığıldı.. Ağzımı bile açamadım..
Okul tarihinde ilk kez tufaya düşmüştüm.. Kimseyi disipline verdiği yoktu.. Üstelik benden hiç şüphelenmemişti.. Yatakhanenin önünde olduğu için yatılılardan biri olduğunu anlamış ve gerisini bana bırakmıştı..
Kağıdı önüme koyup gitti.. Matematik çok acayip bir dersti.. Sorulara bakmadım bile, dakikalarca kağıtla oynadım, evirdim çevirdim, sonra kalemi aldım tek cümle yazıp hocaya verdim, okudu,  gülümsedi, çıkabilirsin.. dedi.. Kağıtta “en faydalı dersiniz bu oldu” yazıyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder