8 Mayıs 2015 Cuma

zeki metin...

kuru pilav, zeytin peynir, küçük büyük, iyi kötü...
biri ötekinden ayrı düşünülmeyen.
öyle tanıdık seni. zeki alasya değil zeki - metin.
öyle sevdik. 
ne zaman sizden biri göçse buralardan aynı akşama gidiyorum ben.
cumartesi akşamına.
televizyonun karşısında ana baba üç velet, önlerinde çekirdek,
bi de kışları kömürden tasarruf için kapalı tutulan küçük odadaki divanın altından getirilen mandalina.
sonu illa ki iyi biten filmler.
iyilerin kazandığı, hüzünlü komik basit filmler. bizim gibi yani.
sen dayak yiyip boynunu bükünce gözyaşlarını gizleyen babam,
Allaaaaahh metiiin diye koştuğunda kahkaha atan küçük kız kardeşim
bugün çocuğunu büyüten kardeşim, güzel kardeşim...
o zamanlar pazartesi hepimiz aynı filmi anlatırdık birbirimize, sizi.
siz gülünce güler siz ağlayınca ağlardık, sizle kazanır sizle kaybederdik.
mavi boncukta emel sayın gitmesin isterdik, altınları bulun diye beklerdik köyden indiğiniz şeerde,
himmet ağabeyle sayardık doğoz bin doğoz yüz bilmem kaç.
sizin bahçede değil de bizim bahçede bulunmuştu sanki petrol, öyle sevinirdik.
patronu kaçırdığınızda sizin kadar korktuk,
sahi nereye bakıyorduk biz bu adamlar?
o zamanlarda türk kürt alevi sünni azınlık çoğunluk bilmiyorduk.
çatışmaların ortasına doğduk aslında,
sağcılarla solcuların ayrı trenlere bindiği yılları biliriz,
ama hepimiz aynı şeye gülüp ağlayınca anlayamazdık işte farkı,
sonuçta hepimiz kasımpaşa canavarı, hepimiz hasiple nasiptik.
bi inek şabana gülerdik sizden çok. darılma.
bi de neşeli aileyi severdik sizin gibi. hikayeniz aynıydı aslında işte.
yel değirmenlerine karşı bizim mahallenin abileri.
hicivi sizden öğrendik, sisteme düzene ezene tebessümle yeter demeyi,
bölüşmeyi sizden öğrendik yar yanağından gayrı her şeyi.
hani kadir savunun evi yıkılır da böyle güle oynaya yaparsınız ya;
konuşmazsınız, o malum müzik çalar sadece,
arada birbirinize bakar tebessüm edersiniz,
içimiz ısınırdı orada.
o zamanlar onca ayrı gayrıya darbeden hemen sonraya rağmen bunca nefret yoktu biliyor musun?
bi şekilde anlardık birbirimizi. 
münir babayla sen fenerli olurdun misal, galatasaraylı beşiktaşlı kızmazdı.
kemal sunal beşiktaşlı, yetim kız çocuğu galatasaraylıydı,
alınmazdık.
hani misafir gelince tavuk pişerdi ya evde,
kahvaltıda nadiren sucuklu yumurta.
öyle değerliydiniz bizim için, öyle özel.
şimdi siz birer birer eksilirken buralardan,
size mi ağlıyoruz kendimize mi belli değil.
zaten buralar da oralar değil artık,
çekirdek o çekirdek değil, portakal o portakal değil.
sobaların üstünde kestane yok, divanların yerine baza var. 
şimdi ölene bile birlikte ağlayamıyoruz biz.
eski defterleri açıyoruz tabutu kapatmadan.
iftiralar, ötekileştirmeler, bizler, onlar...
hani metin akpınar dedi ya bugün;
benim bir yarım gitti diye.
öyle işte; bir yarımız yok bizim, ortadan ikiye ayrıldık,
sonra daha ikiye daha ikiye daha ikiye.
sen saçma sapan konuşanlara bakma yine de;
bahçede petrol bulmuş gibi gülsün gözlerin.
tarlanın ortasından altın çıkmış gibi.
bugünleri de atlatırız biz.
yaşar ustaların nesiliyiz ne de olsa.
belki yine o müzik çalar, birlikte bir ülke yaparız,
konuşmadan,
arada birbirimze tebessüm ederek.
sen "güle güle" git metinin zekisi,
gözün arkada kalmasın...
ne de olsa filmin sonunda 
illa ki iyiler kazanır...