12 Mart 2014 Çarşamba

Berkin...


Kent yanıyordu bildiğin. Her yandan başka bir eylem haberi geliyordu. Gaz filan yiyorduk ama mutluyduk hepimiz.
İşten çıkıyor sevgiliye koşar gibi Taksime çıkıyorduk. Bazen nefesimiz kesiliyordu sokak aralarında ama mutluyduk.
Ajanslara yaralı haberleri düşüyordu. Bi çocuğu başından vurmuşlar. Adını duyduk, ertesi gün unuttuk.
Günler geçti. Aylar geçti. Başından vurulan çocuk uyanmadı.
Hayat devam etti.
Aslında Emel anneyi görmeye gitmiştim ben o gün Yoğurtçu parkına,
Ali İsmail gibi bir evlat yetiştirdiği için ellerinden öpecektim.
Bizim bestekar Ercan konuştu yerimize;
Merak etme ne Ali İsmail'in düşlerini yerde bırakırız, ne sevdiği renkleri, dedi...
Bir adam geldi kalabalığın arasından. 
Ufak tefek, saçları kıralmış, dudağının kenarında küçük bir tebessüm.
Berkin'in babası, dediler. Sami abi. Elini sıktım. 
Ali İsmail onurumuz, Berkin umudumuzdur, dedim.
Başını eğdi hafifçe, konuşmadı. Gözümün içine baktı sonra.
Ben ömrümde böyle acı görmedim.
Dünyanın en ağır yükünü içine gömmüş de, bir gram yüzünü asmamış adam.
Dünyanın yükünü omzuna almış da, bir gramını başkasına vermemiş adam.
Gözümün ta içine baktı. Elimi sıktı giderken. Elim ayağım titredi.
Ağzımı açıp eyvallah diyemedim. 
Hayat devam etti sonra. Maça filan batık biz, solda kim oynar diye tartıştık aramızda. Hafta sonuna planlar yaptık, Emrelerde buluştuk, dizi filan izledik. Çocukları sinemaya götürdük. Çok beğendiler. Ela yemeğini bitirmedi. Kızdık. Ayağını masanın kenarına çarptı, ağladı, dayanamadık. 
Ayşegüller haftanın bir iki günü Okmeydanı'na uğradı. Berkin uyanmadı.
Arada bir eylem niyetlendik. Su sıktılar üstümüze. İşe gittik. Çürüyorduk.
Bir sabah bir tweet attı ailesi.
"Berkin Elvan 16 kilo kalmış"
Yüreğimiz yandı, isyan ettik, küfür yağdırdık.
Sami abi televizyona çıktı. İçinde koca bir yanardağ, dudağının kenarında bir kibrit yanığı gibi tebessüm. 
Hayret eden devlet büyüğümüz telefon etmiş, sinirli olandan ses çıkmamış.
Akşamına Trabzondaki maçı izledik. Birbirimize girdik. sinirli olan büyüğümüze göndermeler yaptık.
Sabah asansörde söylediler.
Berkini kaybettik. 269 gün önce ekmek almaya giden ana kuzusunu yaşatamadık. İktidarınız da, alıveriş merkeziniz de, kışlanız, duble yollarınız icraatlarınız yerin dibine batsın, diyemedik. Kitlendik.
Annesi cama çıktı akşam üstü. Feryadını yüreğimizin en derinine koyduk. Emel anne mahsun mahsun baktı arkasından. Bir Alişi daha gitti ellerinin arasından.
Cenazesinde yüzbinler toplandık. Ağladık, dağıldık, birbirimize sarıldık.
Sami abi öylece durdu. Tebessüm soldu yüzünde. 
Akşam televizyona çıkardılar. Biz dayanamadık, çöktük kaldık
O dayandı... 
En son Şahap abi Ali İsmailin resmini severken yanmıştık böyle.
Mıh gibi çakmıştık aklımıza. 
Çünkü bir baba ağlıyorsa eğer dünyada sözün bittiği yerdi orası.
Ağlamadı Sami abi. Öylece durdu işte. En çok da bu yaktı canımızı.
Koca bir kentin acısını koydu omzuna, çekti gitti.
Biz; suyunu kazanıp da içen, ekmeğini bölüp yiyenler;
Biz; artık her gece acıya yatıp her sabah umuda uyananlar;
Artık sizde vicdan aramayı bıraktık. Merhamet istemeyi de.
Gördüğünüz yerde gaz sıkın üstümüze. Coplarla kıstırın sokak aralarında.
Ama çocuklara dokunmayın efendiler. Çocuklara dokunmayın.
Bırakın sokakları onlara, parklarından çekin postallarınızı.
Su sıkmayın üzerlerine, gaza boğmayın hayallerini.
Sami abi belki affeder sizi bir gün... Belli helalleşirsiniz.
Ama Berkin'in gözlerindeki o ışığı söndürdünüz ya
Ömür boyu gün görmeyesiniz.