31 Ekim 2011 Pazartesi

ne çe...

13 yaşındaki halinizi hatırlıyor musunuz?
cıvıl cıvıl, neşeli, ele avuca sığmaz...
ortaokuldaydınız muhtemelen, cam kenarı dördüncü sıra...
derste öğretmen arkasını döndükçe hülyayla şakalaşıyordunuz...
13 yaşındaki halinizi hatırlıyor musunuz?
muratın doğumgününe gitmek için izin istemiştiniz,
babanız olmaz demişti de anneniz destek çıkmıştı size...
bir şartla izin çıkmıştı hani,
babanız kapıya kadar bırakacak, oradan alacaktı!
kendi rızanızla gidecektiniz ama, o kadar işte...
sonrası ananızın babanızın güven veren gölgesi...
13 yaşındaki halinizi hatırlıyor musunuz?
kendi rızanızla kıyafet seçebilir miydiniz acaba,
ya da ne bileyim, akşam yemeğinde ne yiyeceğinizi?
siz 13 yaşında babasız kaldınız mı hiç?
O kaldı, şairin dediği gibi kör oldu;
kalmadı mı yoksa, anası babası var mıydı?
merak ettiniz mi hiç?
bu gün haberleri dinlediniz,
adını öğrenemidiniz: şu kadarı var elinizde : n ve ç...
adınızı hiç google'da baş harflerinizle aradınız heeeyyy?
hakimler savcılar huhukçu abilerim
baş harflerinizi yazsanız google sizi tanır mı?
O'nu tanıyor, biliyor musunuz? hem de yüzlerce sayfa....
siz sayın doktor mehmet bey...
haberi gündüz okudunuz, sizin de 15 yaşlarında kızınız var ya, içiniz yandı...
ama bu akşam sadece bayramda ne yapacağınızı düşünüyorsunuz!
siz türkiyede kadının çektiği acıyı en iyi bilen sosyolog hanımefendi,
iki baş harf için sokağa çıkıp yürür müsünüz?
isminizi verdim alınmayın abilerim ablalarım...
sizden farklı değilim.. bu utanç benim.. bizim... hepimizin...
4 tane mahkeme yargıcına yüklenebiliriz...
ya da yargıdan başka her şeye yaran tay'a!
sabaha kadar uyku girmez belki gözümüze sinirden...
ama ya iki gün sonra, hadi bilemedin 5...
13 yaşındaki halinizi hatırlıyor musunuz?
iyi tutun aklınızda...
hiç çıkarmayın...
çünkü O hep 13 yaşında kalacak artık...
hayatının bundan sonrası yok...
ne yaşarsa yaşasın hiçlik...
bundan sonrası bir n bir de ç...
hiç öğrenemeyeceğiz.. belki nuran, belki nermin...
utanması gereken oymuş gibi gizlenecek hep...
yok hayır beklemeyin...
davada adı geçen 26 kişiye hiç değinmeyecek bu yazı...
suçu onlara atıp kurtulmaya çalışmayacak...
yargıtay hakimine bilmem ne mahkemesine sövüp rahatlayamayacak...
sen sustukça arif alpaslan akkuş efendi,
sen korktukça sesini çıkarmaya...
o iki harfe niceleri eklenecek...
alfabenin her harfi tek tek kazınacak kafana başka başka çirkinliklerde...
13 yaşında efendiler,,, 13...
bizim evladımızı bakkala göndermeye korktuğumuz çağında...
hem de kendi rızasıyla ha...
hiç kaçma türkiye...
bu utanç hepimizin...
ve eğer ses çıkaracaksan google'da baş harflerinde bulunmadan çıkar...
çünkü bu ülkede babası öldüğün için kör olan n değil ç değil...
insanlıktır...
gözleri kararan sadece 26 hayvan değil, topyekün vicdandır...

25 Ekim 2011 Salı

sözün başladığı yer...

Bu satırları okumaya başlamadan önce, kapatın gözlerinizi...
burnunuzu tıkayın iki parmağınızla, ve ağzınızdan nefes almayın...
tıkanıklık, nefessizlik, karanlık...
öyle zor işte enkazın altında kalmak...
her kime laf edecekseniz bu günlerde, aynısını yapın bunun,
gözünün ağzınız burnunuz tıkalıyken düşünün sözlerinizi...
yapabiliyorsanız ölün sonra...
ancak ölünce anlayabilirsiniz çünkü gidenleri, başkası yalan...
çünkü ölüm zordur efendiler...
çünkü ölmek çok zordur...
yitirmek de öyle...
annesi babası öldüğünde altmışında da olsa yetimdir insan...
evlat 80inde de olsa ölümünün acısı tarif edilemez...
eğer gidenin ardından bile nefret kusabiliyorsak artık...
enkazın altındakiler çıkmadan üzerinde tepinebiliyorsak...
ve ölüm üzerinden bile kırabiliyorsak bir diğerini, anlayın ki asıl biz ölüyoruz...
nereden geldik bu günlere... nasıl geldik?
nasıldık küçükken hatırlıyor musunuz?
kapısı kilitlenmeyen evlerden, münir özkullardan, zeki metinlerden...
bizim ailede, aile şerefinde ağlayan ırkın ahvadı mıyız gerçekten,
vecihi'ye hep birlikte kahkaha atan biz miydik?
yüreğimin sesini bastırıyorum iki gündür...
ama öyle güçlü bağırdı ki çıkarmadan edemedim şuncasını...
hangi din emreder depremzede'ye "gördün mü ilahi uyarı" diyebilmeyi?
hangi milliyetçilik ayırdedebilir tonlarca betonun altındaki el kadar yavrunun uyruğunu?
kefenin içinde din hanesi yazar mı efendiler?
musalla taşına bayrak sarılır mı?
gidin 4 kitabı okuyun abilerim ablalarım, çevirilerine bakın saatlerce,
nerede yazar kul hakkından daha büyük bir günah?
bu kadar mı yabancı olduk birbirimize?
bu kadar nefret edebilir miyiz sahiden kapı komşumuzdan?
hani geçen gün şehitlere yas tutarken sormuştuk ya;
ya o çocuğun bize küfreden biri olduğunu öğrenirsek diye?
kurşunların vurduğu o yürek de biziz heeeyyyy...
enkazın altında sesimi duyan var mı diyen de!
bu kadar mı zor acılar tazeyken susmak...
bu kadar mı zor nefretimizi iki gün daha bastırmak?
ne zaman kararttık bu kadar gözümüzü,
ne zaman perdeler indi içimizden fışkıran güneşlerin önüne?
hani kıyık müzikler eşliğinde izlediğimiz diziler var ya,
ağalı beyli heybetli, bolca güzel esmerli...
onlar öldü işte van'da...
başrolde değillerdi ama, rol yapmıyorlardı...
bir de müzik çalmıyordu üzerlerinde...
ve ne yazık ki haftaya devamı yok...
tekrarı da...
çoktan unutulacaklar...
ama kulağınız da bir yankısı kalacak enkaz altındakilerin...
sesimizi duyan var mı diye...
işte asıl "o ses"tir türkiye...
yarından sonra biraz sakinleyecek depremin acısı...
unutalacak hayatın doğusunda kalanlar...
bizi birbirimizden nefret ettirenler önümüzdeki maçlara bakacak..
onlara tek diyeceğim var;
aslolan hayattır demiştik ya abiler,
bir de onu nasıl yaşadığındır işte...
çünkü ne yaparsan yap bir gece bitiverir aniden.. ya da bir pazar öğleden sonra...
iş ki geride bir onurlu iz bırakasınız...
bu gece cam açık yatın mesela, yorgan örtmeden...
belki biraz anlarsınız...
ve siz nedenini bile bilmeden birbirinden nefret edenler...
ve biz nedenini bile bilmeden ötekinin ölümüne sevinenler...
birimiz zekiysek ötekimiz metiniz be...
hala sormayacak mısınız; neden hep biz ölüyoruz ulan diye?
o kerpiç, o az beton, o kolonsuz evlerden kınalarla uğurlanıp dönmeyen de biziz,
o ev başına çöken de...
o enkazın altında biz varız.. hepimiz..
o bölgeye tırlar dolusu giden kazak çorap ekmek su biziz.. hepimiz... 
17 ağustosa benzemesin bu acı...
üç gün sonra unutulmasın...
bak hepsine inat topladın yine tonlarca yardımını...
parandan önce yüreğini gönderdin o topraklara...
bak yine karşıdan karşıya geçiyoruz işte hep beraber...
sıkı tut kardeşinin elini.. sakın bırakma...
hep acılarda duyarsın ya o sözü...
bu kez inanma...
burası sözün bittiği değil, başladığı yerdir!

22 Ekim 2011 Cumartesi

acı...

7 bin 600 gün... belki biraz daha fazla...
bu kadar uzun bu kadar kısa sürdü hayatları...
20 bin kez acıktılar ortalama...
30 bin bardak su içtiler...
kaç kez kuru fasülye yediler bilmiyorum...
ya da kaç kez kavga ettiler arkadaşlarıyla...
aşık oldular mı acaba, fırsat bulabildiler mi?
kesin bir platonik durumları olmuştur...
yan sınıftaki selma'ya mesela...
belki kavgacı lanet herifin tekiydi bi tanesi,
belki birkaçı...
mahalleden gelip geçenlere sataşırlardı..
olur mu olur!
belki öyle böyle fanatik değildi istanbullu olan...
beni daha çok fenerliler okuyo ya;
kadıköyün müdavimiydi belki...
cimbomun takım otobüsünü taşlamıştı 4 sene önce...
süreci bu günlere getirenler günlerdir yazıyo işte orda burda...
herkesin dilinde bir anne...
nasıl dayanırdı o analar bu acıya...
nasıl beklenirdi sabaha kapı çalacak mı diye titreyerek!
çatışmayı duyunca telefonlara giderdi ya eller,
açılmayınca umutlar nasıl sıcak tutulabilirdi!
her birinin ne sıcak öyküleri anlatıldı...
hepsi birer kahramandı..
o kahramanlardan kaçı bizden iş istedi kimbilir askere gitmeden?
kaçına küfür ettik arabamızın önünden geçti diye?
oysa şimdi pırıl pırıllar hepimizin gözünde,
sudan berrak, beyazdan daha ak...
bizim için öldüler diye mi acaba?
yoksa kendi acımızı onlar üzerinden mi yaşıyoruz?
onlar üzerinden mi temizliyoruz ruhlarımızı, vicdanımızı
neden yüceltiyoruz onları...
gerçekten onlara saygıdan mı?
eğer öyleyse..
bitsin diye ne yapıyoruz mesela...
statta siyah giyiyoruz, slogan, küfür. vee rahat vicdanlar...
bi bayrak alıp yürüyoruz.. isyan slogan...
bombalıyoruz. ateş ediyoruz... yeni ölüler.. genç ölümler...
sokakta liselilere bakıyor muyuz mesela?
gencecik haşarı, otobüste bize yer vermeyen liselilere...
3 yıl sonranın potansiyel şehitlerine...
üniversitede iş yerinde aralıkta kısa dönem gidecek arkadaşımız mesela...
döneceğinden emin miyiz?
dönmezse ne olur? üzülürüz. ağlarız. gömeriz.. sonra?
üzülmeyi ağlamayı epey öğrendik...
uzman olduk yas tutmada...
peki ya ölümleri durdurmak için ?
onlar canını verdi ya bizim için...
canını diyorum.. hayatını...
biz kendi önceliklerimizden vazgeçebilir miyiz?
kendi ön yargılaramızı aşabilir miyiz çözüm ararken?
egomuzu yenebilir miyiz vatan millet barış adına?
ölümler bitsin diye nefretimizi öldürebilir miyiz?
çukurca şehitleri... her biri kardeşim...
belki küfür ettiler bana 3 yıl önce...
belki vapur kuyruğunda önüme geçti biri...
helali hoş olsun...
hoş görebilecek miyiz şehit olmadan insanları?
günlerdir anneler üzerinden köşe dolduran abiler ablalar,
analar ağlamasın diyeeeee politika yapanlar...
bi kaç sorum olacak...
kaç kez ateşlendi acaba uykusunda çukurca şehidi mustafa,
kaç kez üstünü açtı reşit?
hangi yemeği en çok sever hüseyin?
mahallede en çok kimle kapıştı birol?
hangi ilaca alerjisi var mesut'un
ortaokulda kaç dersten kaldı ufuk?
yine hepsi gecekondudan tek göz odadan iki artı birden ya bu aslanların..
yine hepsi alibeyköy, pursaklar, aşağı mahalle...
kaç vasıtayla okula gitmişlerdi küçükken kim bilir ?
bilemeyiz sayamayız...
ama o cenaze günleri hatırladığınız anneler,
hepsini sayar size ezberden...
ve biz şehitlerin adını bile unuttuktan taaa 25 yıl sonra
hala hatırlıyor olacaklar hepsini...
bugün öteki diye bakıp dudak büktüğünüz gencin tabutuna omuz vereceksiniz belki seneye,
bir oğlunu pankart yüzünden içeri çıktığınız bir anne,
yarın ötekini siirtte vatana feda edecek belki,
cenazede yanyana duracaksınız...
bugün arkasından küfür ettiğiğnizle
yarın omuz omuza yürüyeceksiniz...
aslolan insandır efendiler...
aslolan hayattır...
elbette vatana benim canım da fedadır...
ama şu içerdeki odada yatan yavrucak var ya,,,
onun aldığı her nefes,
bana binlerce vatandır...

11 Ekim 2011 Salı

Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?

Dayım beni bırakıp köye giderken ağlamıştım ilk, 6 yaşındaydım...
Bebeklik zırlamalarını saymazsak tabii...
Tokat attım, kızmadı, öptü, sarı lacivert küçük bir kamyon aldı bana...
Eve dönene kadar oynadım banliyö treninin tıkış tıkış vagonunda...
Sonra dedem göçtü bu dünyadan...
Çok severdim, hayat rehberim, yaşama hevesim, ulu çınarım...
Anlatmıştım hani size,, büyük yolcu, Kamyoncu Sait...
Mezar toprağını suladım gözyaşlarımla...
Giderayak Anadolu lisesi sınav paramı ödemişti...
Kazandım... Ayrılırken Ankara'dan anneme sarılıp ağladım...
Sonra babamın omzuna yaslandım Samsun'un bir gri yatakhane duvarında...
Gömleği ıslandı...
Ergen olduktan sonra tuttum gözyaşlarımı...
Ayıp bildim, içime akıttım...
Ne alt sınıftaki kız beni reddettiğinde doldu gözlerim,
ne de veda ederken 8 yıllık can dostlarıma...
Ergenlik bitti, üniversite iş güç derken nasırlaştı kalbimiz...
Bir kız çıktı sonra karşıma...
Gözümün bebeği gönlümün içi güldü...
Sonda bir gazel okudu Kamyoncu Sait'in oğlu...
Sevinçten damladı yaşlar damatlığımın üstüne...
Ve bir sabah en güzel armağanı verdi bana gözümün bebeğini güldüren kız...
Poposuna vurulan şaplakla ağlarken minicik yavru...
Elimin tersiyle sildim göz pınarlarımı...
Hepinizin benzer değil mi hikayeleri..
Ayrılık, sevinç, hüzün, kavuşma, ölüm, doğum, düğün...
Ve çubuklu...
Ve isyan...
3 Temmuz ilk gözyaşımız değildi ki bizim?
İlk 19.07 yazısına ağlamadık ki?
Biriktirdiği parayla foma almaya çalışan veletler,
Okuyunca ağladığımız ilk hikaye miydi?
Küçük Hüseyin'in acı haberi geldiğinde televizyonlar siyah beyaz
ama üstündeki çubuklu inadına sarı lacivert değil miydi?
İlla gelecem dediğinizde babanız sizi maça götürmemişti ya hani,
Bu maç derbi oolum olay çıkar diye anneniz izin vermemişti...
Odaya kapanıp ne yapmıştınız?
Luciano'nun Olcan'ı koltuğunun altına aldığı gün,
ya da Denizli kupa maçında secde ederken çubuklu'ya...
Nobre o kafayı vurduğunda,
Erdal abi oğlu Eşrefi aramıştı tribünde sarılmak için...
Ankaralı hani,
Gözlerim görmese ben bulurum yine,
kalbin durmuşsa inan çarpar seninle...
Hatırladınız mı, yüreğiyle gören sevdalıyı...
Ankara'daki Bursa maçında seyircinin tezahüratlarına eşlik eden,
Ayağıyla tempo tutan polis Nurten'i tanısaydınız,
Tutabilir miydiniz o yaşları?
Aynı maçın kahramanı Washigol'ün kalbi sıkıştığında,
Sizin de ruhunuz daralmadı mı?
Gençlerbirliği trenine binmiş miydiniz abilerim?
Vagonlar dolusu çubuklu, 5 saat tezahürat...
89'da Yusuf faul, Ahmed Hassan kafa, dönüş boyunca ağla...
Unuttunuz mu?
Böyle anılarınız benden az mı hey,,
Kalbinde Fenerbahçeyi yaşatanlar...
Denizli'de ömrümüzün kaç yılını bıraktık biz,
İki yıl önce kaçımızın kalbi durdu...
Ve bugünlere geldik işte..
Geçen yıl, tırnaklarımızı yiye yiye, her maç öle dirile kazandığk zaferi...
Kocaman adam ve oğullarının alınterine kattık gözyaşımızı...
Caddeyi suladık konvoy geçerken...
Bu dünyayı yakarız senin için diye bağırmıştık...
Ağlamaktan fırsat bulamadık...
Bugün tarihin en büyük silindirine direniyorsak...
Evladımıza miraz bırakacağımız sevdanın arkasındaysak...
Haklıyız kazanacağız diyebiliyorsak...
O gözyaşlarının hatırınadır işte...
Başka silahımız yok çünkü...
Samandıra kahramanlarının alınteri...
Senin benim gözyaşımız...
Bitmez tükenmez aşkımız, kalbimizde taşıdığımız...
Durursa bir gün o gözyaşları...
Zaptedemeyiz işte o zaman statları...
Kazıyamayız adımızı...
Yine haklı oluruz belki ama, kazanamayız...
Kahramanlarımızın her golüne sevinsek de,
her galibiyetten sonra inletsek de Kadıköy'den Türkiyeyi...
Kalbimizin yarısı buadaysa yani...
Yarısı oradadır, burada olamayanlarla birlikte...
Ve onlara mektubumuzdur gözümüzden akan her damla...
Her damla bir otobüs getirir Edirne'den Ardahan'dan, Antep'ten...
Her damla Ayetullah efendinin toprağını sular,
her damla bir fatihadır Zeki Rıza'ya...
Her damla Ada'nın sularını kabartır,
sahilde duran bir adam anlar ne dediğimizi...
Yazar deftere...
Apo neden ağlatıyormuş yazıp yazıp...
Ben mi ağlatıyomuşum sizi abilerim ablalarım,
Yoksa siz mi ağlatıyorsunuz beni her gün her gece?
Hangisi doğru bilmiyorum ama, ağlamaya devam edin...
Yarın bir gün yeniden artınca saldırılar...
Yeniden aklınıza düşünce parmaklık ardındakiler...
İyisine de kötüsüne de deyin ki;
Gözyaşlarımızı bitti mi sandın?

4 Ekim 2011 Salı

dört dört iki...

teknoloji gelişti, rakamlar coştu...
artık her takımın her futbolcunun müthiş karnesi var...
kaç gol attı, eh çok hangi dakikada yiyor,
hangi kanattan kaç kez gidiyor, kaçıncı dakikadaki ortalar gol oluyor?
perşembeleri oynadığında kaç kontraatak yapıyor,
gündüz maçlarında en çok taçı kim atıyor?
adamın sahada kaç adım attığını sayıyolar be usta!
futbol bu kadar rakam olunca içindeki para da büyüyor haliyle...
bir maçtan 4 milyon lira, turu geçerse 10 milyon filan...
şampiyonlar liginden 30 milyon kaybetti sayın seyircileaarrr...
köşe başlarını tutanlar da bakıp bakıp yazıyo...
onlar paraları sayıları alt alta koyup topluyo sonuçlara varıyo..
efendim fenerbahçe emresiz maçlarda şöyle oluyor filan,
gökhansız maçlarda zırtlıyor, alexsizlerde pırtlıyor...
adam hayatını sayıya paraya puana bağlayınca asıl istatistiği atlıyor haliyle...
direnişin rakamları...
sevdanın sayıları...
şekip beyin her deplasman maçında kaç kilometre yol gittiğini biliyor musunuz mesela?
uğur olsun diye telefonu kapatıp aynı istikameti gidip geldiğinde kaç saat harcıyor.. her maç ama.. her maç...
topuk yaylası kaç kilometre mesela istanbula?
cefakar taraftarın bile çıkarken yorulduğu o yolları
aziz yıldırım yaz kış kaç kez gidip geldi, notlarınızda var mı?
aykut kocaman 2009 eylül-2010 mayıs ayları arasında kaç kez eve gitti sizce?
hayatını adadığı evladı kaç kez babasını görmeden uyudu, sayabildiniz mi?
betülü tanır mısınız abiler ablalar..
bir çocuk annesi, yılların tribün hastası
kaç maçı sinemada geçirdi kulaklıkla...
kaç filme boş boş baktı zuhal ablası...
yasemin kaç maç gol gelmeyince koridora oturdu?
uğurhanın anne babasını tanır mısınız sayın yorumcular?
70lerinde iki tonton güzellik...
tek bir ses duymamak için kapandıkları oda kaç metre karedir acaba?
manav osman amcadan mandalina aldınız mı hiç?
maç günü olsa alamazdınız...
bi gün çok satış oldu diye sevinmiş, fener yenilmiş..
daha da mandalina satanın...
kaç liradır acaba kaybı hesaplayabilir misiniz?
yılda kaç işi ada vapuruna lefteri görmek için biner fikriniz var mı?
babasının verdiği harçlıkları biriktirip forma almaya çalışan burak,
sizce kaç haftada çubukluya kavuşur?
küçük hüseyinin ruhu kaç kez gelmiştir papazın çayırına?
alex tekme yediğinde kendi canı acımış gibi bağıran kaç insan vardır?
kaç insan gökay iravulu evladı gibi görür?
aynı forma uğurlu geldi diye kaç kez üst üste giyilebilir sayın filanca?
belediye maçında bağıra bağıra tezahürat yapan görme engelli abinin sevgisi neyle hesaplanır?
pierroya baksanız cevap verebilir mi?
kaç düğün kaçırdık biz emmoğlu, maç var diye?
yediğimiz coplar hangi köye yol olur?
kaç kazak örülmüştür sarı lacivert?
kaç çile yün kullanılmıştır? kaç şiş eskitmiştir analar hey!
aykut kadar kocaman bi sayınız var mı ey matematikçiler?
gökhan gönülün yüreğini kim tartabilir?
alexin bonservisi mukavelesinde yazar ama,
ona duyulan sevgiyi kim hesaplayabilir?
oooffff offff uzadı mı liste?
ömrü hayatında kaç maçı ezberden hatırlayabilir bir insan?
1 9 0 7 .. dört sıradan sayı işte.. yanyana gelince neden tebessüm eder bi sürü manyak ?
caddeye sığmayanlar kaç kişiydi sayabildiniz mi?
aynı şarkı bir ömürde kaç kez dinlenebilir?
necati abiyi tanır mıydınız be?
terazilerin tartamadığı kilosu değil sevdasıydı bilir misiniz?
1 milyon lira kampanyasında kaç kişi koştu maraton tribüne sevgili rakamcılar?
alışveriş yapanların kaçta kaçı asgari ücretli?
maaşının yüzde kaçını bilet tapu memuru remzi?
kaç kez aynı yoldan yürüyerek gittik stada?
kaç rakı içtik dostlar'da?
kaç gece uykusuz kaldık sıkıntıdan,
kaç damla gözyaşımız aktı 2 aydır..
2 ay ya... evet.. tam iki ay oldu... sizin için istatistik.. bizim için her günü bir çentik...
biz o şampiyonluğu kaç diş kaç tırnakla aldık hey?
siz rakamları alt alta koyarken ben sonucu söyleyeyim:
bu sevginin hesabını kupayla parayla yapamazsınız,
bizi de ikinci üçüncü beşinci ligle korkutamazsınız...
biz şaya kalpaklı adamın torunlarıyız...
sevdamızın ederini kimse hesaplayamaz...
aykut, gökhan, volkan, sevda, onur. haysiyet. lefter, basri, hüseyin, rıdvan, gurur... topla hepsini ne eder?
sayılar, kupalar, kuralar, turlar hepsi sizin olsun...
fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter!