4 Kasım 2018 Pazar

Koray...


Yıllarca tribünde avaz avaz söylemişti belki de; öptüğü çubuklu forma yaşayacak anısında, diye. Gün gelip kendisine söyleneceğini hiç düşünmeden. Okul açık tribünün koridorunda, deplasman otobüslerinde, Yoğurtçu Parkı’nda. Ali İsmail’in armayı öptüğü o poza bakarak ağlamıştı belki. Kim bilir kaç galibiyeti ona armağan etti. Aynı pozu verdi 19’unda. O pozun anılarda yaşayacağını bilmeden.
Deplasman otobüsüne binmediyseniz bilmezsiniz. Dünyanın bütün duyguları sizinle gelir. Korkaksanız kaplana dönüşebilirsiniz aniden. Omuz omuza durduğunuz arkadaşlarınız güç verir size. Geçmiş deplasman anılarını anlatır abiler, gülersiniz. Herkese ayrı ayrı besteler yapılır, eğlenirsiniz. Kafanızda bin kez maçı oynarsınız. En sevdiğiniz topçuya son dakikada gol attırırsınız illa ki. Sevinirsiniz. Gözünüz bi yandan hep camın arkasındadır. Bi yerden bi taş çıkıp gelir diye. Korkarsınız, çaktırmazsınız. Heyecan stada yaklaştıkça tatlı tatlı kalbinizi sıkıştırır. Gerilirsiniz. O kötü senaryo gelir kimi zaman. Ya daha ilk yarıdan kırmızı kart görürseniz. Endişelenirsiniz. Geçen seneki derbi mağlubiyetinden sonraki dönüş otobüsünü hatırlarsınız. Dertlenirsiniz.
Biri bi besteye başlar sonra. Başını öne eğme aldırma Fener, çok yakında güneşli günler. Derdi, tasayı, korkuyu unutursunuz. İçinizden çağlayanlar akar. Damarlarınızda kan nehir gibi akmaya başlar. Coşarsınız.
Koray o besteyi başlatan çocuktu işte. Cıvıl cıvıl. Heyecanlı. Hep ayakta.
Pırıl pırıl üniversiteli bir çocuk. 22 yaşında.
Kocaeli Üniversitesindeydi. Okul Açık’tan kombinesi vardı.
Tabelaya bakmazdı pek, sağına soluna bakardı sadece maçta, herkes bağırıyor mu yeterince diye.
Yine öyle heyecanla gitti ezeli rekabetin en önemli deplasmanına.
Çok da iyi gitmiyordu çocukluk sevdası. Çubuklunun üzerinde bulutlar dolanıyordu epeydir. Kara kara bulutlar. Küme düşme hattının kıyısına gelmiş. Arka arkaya kötü sonuçlar almış. Hocası gitmiş. Kısacası güneş doğuyor derken sonbahardan kışa evrilmiş.
Dertlenmiş belli ki epeydir. İçine atmış. Diyordu ya hani Lefter’in cenazesindeki pankart. Yüreğini yaksa da hüzün ele karşı solmasın yüzün.
Düşürmedi yüzünü hiç. Takım tabelada ne kadar aşağıda olursa olsun sevdası en yüksekteydi hep. Seyrantepe deplasmanına bileti ayarlarken hiç tereddüt etmedi. Hiçbir deplasmana giderken etmemişti ki zaten. Kadıköy’de nasıl tabelaya bakmıyorsa hayatta da sayılara bakmazdı pek.
Kendisi gibi çubuklu sevdalısı gençlerle doluştu otobüse düştü yola. O yolculuktaki videoyu hiç görmeyecektik belki biz. Ya da öyle bakıp geçecektik. 
Şimdi bakamıyoruz. Bakıyoruz da çok canımız yanıyor.
Son kez yaptı en sevdiğine en sevdiğini tezahüratı. Başını öne eğme aldırma Fener, çok yakında güneşli günler.
Kalbinin tıkandığı haberi maçın ortasında düştü tribüne. Hayatlarındaki en değerli maçı tereddütsüz bıraktı gitti ömrünü deplasmanlarda geçiren tribüncüler. Hastanenin önünde bir umut beklediler.
O iyi haber gelmedi.
Çekti gitti Koray.
Uzaktan görünce bile yüzünü gülümseten çubuklu formalı futbolcular hastaneye gitti ailesine destek için. Koray görmedi ama hissetti illa ki.
Hepimiz ölelim Fenerbahçe yaşasın diye bağırıyordu ya her maç. Fenerbahçe’yi yaşatan sensin demişti bir arkadaşı. Fenerbahçe’yi yaşatan biziz.
Giderek içi çürüyen bir ortamda, nefretin sevgiyi evire çevire dövdüğü bir ülkede, renklerin düşmanlığa bahane edildiği günlerde, tertemiz yürekli bir çocuk, sevdasının peşinde verdi son nefesini.
Ergenliğinde Lefter’in arkasından gözyaşı döktüğü stattan uğurlandı son kez.
Hayatının en büyük mutlulukların, en ağır hüzünlerini yaşadığı koltuktan gitti ebediyete.
Kimbilir ne sohbetlerle, ne dertlerle, filanca kızı düşünerek, kafasında kadrolar kurarak çıktığı o merdivenden son kez çıktı. Yıllarca en sevdiği topçuların adına haykırdığı tribünde onun adı yankılandı.
Bu taraftar seni hiç unutmayacak Koray. Futbolun orta yerine benzin döküp sonra kenara çekilenler o samimiyetsiz anmalarını iki güne unutacak belki.
Ama o tribünün tozunu yutanlar, karda kışta senin gibi kaşkolunun sıcağına sığınanlar, seni hep kalbinde yaşatacak. Ali İsmail’i Burak Yıldırım’ı nasıl gün gün büyütüyorlarsa içlerinde, sen de hep o armanın en güzel yerinde yaşamaya devam edeceksin.
Her deplasman otobüsünde, her santrayla beraber omuz omuza bizimle olacaksın.
Beraber yürüyeceğiz bu yollarda, beraber ıslanacağız yağan yağmurda.
Kalbin seni taşımadı belki ama bizim kalbimizdeki yerin daimdir kardeşim.
Yolun açık olsun Koray.
Öte dünyan Lefter’e sevdan bize emanet.
Eyvallah…

17 Mayıs 2018 Perşembe

Yeniden...


Tam o anda annem aradı, aramasa ağlamazdım.
Böyle demiştim o acayip akşamı anlatırken.
Öylece boş boş parkede birbirine sarılan çocuklara bakıyordum.
Bizim çocuklarımıza.
Kendi evladımızdan ayırmadan sevdiğimiz çocuklar.
Bir sene önce televizyonun karşısındaki halimiz gibiydik.
O son ribaundu alamadıktan sonra, Ekpe gibi çökmüştük.
Kimimiz kanepeye, kimimiz halıya yığıldık. 
Bir adam ayağa kaldırdı bizi sonra.
Oyuncularına kazanmayı değil mücadeleyi öğreten adam.
Başınızı öne eğmeyeceksiniz, dedi.
Şimdiden bir sonraki yıla bakmalıyız, dedi.
Dirildik. 
En iyi oyuncusu sakatlandığında bile yüzünü asmayan adam.
Bahanelerden çalışmaya sığınan adam.
Nakış gibi işledi takımını.
Hayallerini bir yıl erteleyen evlatları da dirildi.
NBA'e gitmediler.
Beklediler.
Belki de yeniden yenilme pahasına,
Daha güzel yenilme pahasına denediler.
Yenilmediler.
Güneşini kaybedenlere ışık oldular.
En karanlık günlerden geçenlere umut verdiler.
Hepimize nefes oldular.
İki gün boyunca salonu inleten binler öylece kaldı Sinan Erdem'de
Bağıramadık, sarılamadık, şarkı söyleyemedik.
Ömrümüzün en mutlu gününde sahaya bakakaldık.
Annem aradı sonra, konuşamadım. Sadece ağladım.
Yanımdaki sarıldı sonra bana.
Sabaha kadar şarkılar söyledik sonra.
Korunlarımıza anlatacağımız şarkılar.
Her şeyden geçtim ama bir senden vazgeçemem
Vazgeçemedik.
Sırtına havlular koyduğumuz, sofrada bir tabak fazla ayırdığımız çocuk gitti sonra.
Ekpe o reklam panosunun önünden kalkmayı yeterli gördü,
Amerika'da benchte oturmayı seçti.
Yine hayıflanmadı o adam.
Bize basketbolu değil hayatı öğreten parke filozofu.
Başta başladı. 
Her maç başka tilkiler dolaştı kafasında, anlayamadık.
Marttan sonra akın akın koşmaya başladılar yine.
Sakatlıktan koptu geldi Nikola,
Sokak çocuğu Bobby yumruğunu yüreğine vurdu.
Beyni elinde yine Ressam'ın.
Yanına Kardeş geldi İtalya'dan.
Vesely yine bizden çok Fenerli.
Adalar krizini bile çözebilir Kostas.
Seni orta mesafeden sevmek aşkların en güzeli Jason,
Bi daha düşme James
Sana senden çok güveniyoruz Brad,
Başka formayla bile sevdik seni, hoşgel Sinan,
Seni biraz hırpaladık ama inan ki sevgiden Marko,
Bize bu yoldan geri dönüş yok Melih,
Hala çok şanslısın Barış,
Terli terli su içme Egehan,
Ahmet Düverioğluuuuuu Ahmet Düverioğluuuuu
Sana kendimizden çok güveniyoruz Obra,
Şimdi yine bir umudumuz sizde.
Zor günlerden geçiyoruz yine.
Bir of çeksek Belgrad'daki dağlar yıkılır.
Belki de bu yüzden yalnızdınız biraz bu sene,
Belki ihmal ettik sizi evet.
Havlular koymadık sırtınıza.
Kendi derdimize gömüldük.
Ama siz başımızı hiç eğmediniz.
Yine parkede en sert, rakibe karşı merttiniz.
Yine omuz verdiniz birbirinize.
Şimdi hayata set çizen adamın memleketindesiniz.
Hepimizin şuurunu yitirdiği gece işaret etti bugünü.
Şimdi Belgradı düşünüyoruz, dedi.
Şimdi Belgrad'ı düşünüyoruz biz de.
Cacak'tan çıkan bu adamı güldürün bizim için.
O gülünce dünya gülüyor çünkü.
Çook uzaklardan gelip memleketinden önce size koşan kardeşiniz de orada olacak.
Sizinle yan yana omuz omuza.
Çubuklularını giyip yollara düştü yine sevdalılarınız.
Şimdi yine hak ettiğinizi alma zamanı.
Yine deneyin şimdi.
Bizi dert etmeyin hiç.
Yenseniz de yenilseniz de buradayız biz
Ya kupaya sarılırız sizinle, ya ağlarız beraber.
Sizin mücadeleniz her şeye değer.
Haydi...