28 Nisan 2011 Perşembe

çılgın...

herkes aynı şeyi soruyor bana;
istanbulun yeni boğazı hakkında ne düşünüyormuşum ?
proje gerçekten çılgın mıymış ?
tabii bi de yapılabilir miymiş ?
dedim ki : bence yapılabilir...
nedir mantık istanbulun avrupa yakasını da ikiye bölmek,
merkezi adaya çevirmek...
ülkeyi ortadan ikiye yaran biri için hiç de zor değil,
bi tarafta takke, diğerinde postal,
biz yıllardır ortadaki adadayız zaten...
her sözüyle insanların arasındaki köprüleri atan,
her kararıyla uçurumu derinleştiren biri için,
50 kilometreyi yarıp içine su doldurmak çocuk oyucağı olur heralde.
bi merakım var ama;
uygulamaları durduğun taraf belirliyor ya hani;
mesela ösym başkanıysan 10'uncu skandala kadar yolun var,
ama özel harekatın başındaysan bozkurt diye bağrılınca ertesi gün gidiyosun,
hızlı trende 50 insan öldürsen kafan rahat oluyo ama,
heykelsen kafanı koparıyolar ya,
hakkını aramak için yürüsen,
karşınıza 10 bin genç de biz dikeriz deniyor ya bir de,
işte insan merak ediyor,
bizim yerimiz belli, adadayız da;
bu yarımadaların hangisi sizin taraf ?
belki vatandaş ona göre arsa almak filan ister,
tabii kaldıysa !!!

26 Nisan 2011 Salı

insan...

aslında başlı başına bi mucize bu insan denen canlı...
istersen din kiptalarını oku, istersen csi dizilerine bak...
7 milyarın hepsinde ayrı parmak izi, ayrı dna...
pencereden dışarı bakıyosun, yukardan herkes aynı...
aşağı iniyosun, benzeşen yok...
kimi çocukluğuyla aynıdır 40ında bile...
kimini üç yıl görme tanıyamazsın...
başlı başına bi mekanizma var içinde...
bilimin trillahını kullansan yanına yaklaşamıyosun !
insansı robot yaptım diyolar, bi bakıyosun;
yanından geçmez...
nasıl uyanıyo lan bu canlı sabah ?
bu elin kolun hareket etmesi ne menem bi şey ?
düşünce diye bi şey var, başlatabiliyosun, ama bitiremiyosun !
kalp var ki, oy oy oy !
uykudan nasıl uyanıyoz en acayibi ?
stand by tuşumuz mu var lan, yatar yatmaz nası kontak kapatabiliyoz ?
hiç birine yanıtım yok, hiç birine !
işte ne zaman bi insanla ilgili kafam karışsa bunları düşünüyorum...
benden tamamen farklı bi mekanizma...
araba gibi işte yav...
kamyondan slalom beklersen devrilir...
spor arabayla ev taşınmaz...
dünün makam araçları bugün taksi bile yapılmıyo...
bi bakıyosun adama ya da kadına
taaaa topuğuna kadar çarpıyo seni,
sonra lan ben buna nasıl... alla allaaa yaaa...
doğaya mı baksak insanı anlamak için acaba ?
mevsimsiz açan çiçeği don mu vurur ?
konservesini yapabilir misin hislerinin ?
deniz aşkıyla çiftlik aşkını ayırabilir misin ?
ya da ilk tanıştığında anlar mısın karşındaki organik midir, sera mıdır ?
böyle tam düzgün şekilli olanlar mı gdo'luydu, yoksa yamru yumrular mı ?
7 milyar ayrı parmak izi diyorum alooooooo
sen hala herkesi belli kalıplarla yargılıyosun
7 milyar ayrı dna diyorum yahu, babada, anada oğula, kızda apayrı
sen hala arkadaşına anlatıp, sence neden böyle filan, diyosun !
aşk, savaş, ihanet, ticaret, zenginlik, fakirlik, binlerce yıl önce yaşandı, bitti...
tekrarı neden sıkmaz ?
bi daha sevemem ulaaaannn, diye ölene kadar içtikten 3 ay sonra,
nasıl başka biri için bulunabilir şişenin dibi ?
7 milyar dna, 7 milyar hayattır çünkü;
her gün yenidir...
her saat yeni,
her dakika, her an yenidir...
bu satırları okurken, her ne durumdaysan ey insan,
şu andan itibaren her şey yenidir;
kafanı kaldır, nefes al, hayatı içine çek !
insanları anlamaya çalışmasan da onlara saygı duy,
ama en başta kendine...
çünkü bunu hak ediyorsun...
sevgilini dönüştürmeye çalışma...
birlikte yürürken dönüşün işte...
çocuğuna yaşayamadıklarını yaşatma...
onun yaşadıklarına saygı duy, arkasında dur...
7 milyar be 7...

19 Nisan 2011 Salı

alayına gider...

-bi yeşil beşli bekliyorum, 10 tur gelmedi anasını satiim, bizim elde çift okey adam bitti !
-bırak bu işleri recep abi, okey atınca sen, bitemeyince taş, hep aynı hikaye !
-uzatma lan taş kar zibidi
-abi sürekli hakaret ediyosun, yine şekerin çıktı heralde, ayıp oluyo, yan masada babam var
-babanı al git lan dürzü !

istanbul'da bi mahalla kaavesi. giriş tarafı komple cam. masalar full, hatta her birinin yanh çekeri de tam tekmil. köşeden duman yükseliyor, karbonatlı çay her daim kabarık. ortada masadan masaya seken 20'lerinde bi genç. güneş yanığı esmer. her bi yandan çay oralet isteyenlere yetişemiyor gariban.

-bi çay istedik, iki saat oldu lan ahmet, bi boku beceremiyosun
-yettim abi, tavşan testik anca yetiştik !

tam bu sırada daldı içeri kan ter içinde bi velet, 13 bilemedin 14 yaşında

-recep abi, recep abi, koş !
-bülent, ne bu hal, noldu lan !

çocuk nefes nefese. tüm kahvenin gözü onda.. nefesini toparlasa anlatacak.. hah, dile geldi :
-mahallede yürüyolar abi !
-kim yürüyo lan, hem de bizim mahallede
-şu aşağı okulun çocukları abi, solcuların sokağı var ya orası
-dertleri neymiş
-bi tane özel ders alan öğrenci varmış, hoca ona soruları vermiş, o da arkadaşlarına
-ee bunlara ne ?
-abi bunlar zayıf almış, kopyacının arkadaşları 10.. haksızlık filan diye öğretmenin evine yürüyolarmış
-bizim mahallede hem de... vay dürzüler... toplayın lan adamları ! gerekirse 5 bin gerekirse 10 bin !

fırladılar kahveden... recebin peşinden bütün kaave...
muhtar abdullah gördü, o da takıldı peşlerine.
liseli çocukların karşısına dikildiler

-ne oluyo lan yavşaklar, şurda üç beş kişi kaldınız, hala rahat durmuyosunuz !
-recep abi ayıp oluyo, biz de bu mahallenin çocuğuyuz !
-o mahalle, bu mahalle yok lan, bizden misiniz, değilsiniz ! o zaman aynen volta.. hadi bakalım, bak yığmayım buraya bizim çocukları

yan sokaktan bi gürültü koptu. bi grup daha girdi ana caddeye.

-al işte.. sizin derdiniz ne lan esmerler ?
-recep aga, bak bugün yine adamların geldi, size burda satış yaptırmayız filan, ayıp oluyo artık. hepimiz esnafız.
-ben kimseyi göndermedim koç, adamın kurallarına uymamışsındır, gelmiştir

sonra bi sokaktan daha girdiler... bi sokaktan daha... hepsi aynı şeyi söyledi :
 -biz de bu mahallenin adamıyız recep abi, burası bizim de semtimiz

karakoldan polis ekibi geldi sonra.. kalabalığı dağıttı.. recep abi kahveye döndü.. ahmet çayları tazeledi. televizyonda dizi başladı.. herkes oyununa döndü..

sevgili günlük...

sen bizim çocukluğumuzu hatırlar mısın sevgili günlük ?
kıbrıs harekatına doğduk biz,
okula tam da darbe olduğu sene başladık...
gencecik abiler sokakta öldürülüyordu,
tepecik mahallesinin çocukları bize taş atıyordu,
onlar solcuymuş, biz sağcı...
dayımı dövmüşler bir gün, babam ölümden döndükten iki hafta sonra,
yanlış otobüse binmişler...
sabah 6.50 treni solcularınmış, 7.00 treni solcuların,
işe giderken aman dikkatmiş...
bizim mahallede bir ahmet amca vardı,
aa kürtmüş o biliyor musun,
aslında ne de iyi adammış, hayret !
biz kenan paşa'yı ülkeyi kurtaran amca sandık günlük biliyor musun,
artık sokakta adam ölmeyecek ya,
onun sayesinde diye düşündük, düşündürüldük...
darbeyi sevdiğimizden değil, kan akmasın,
tanıdık bi cümleyle "analar ağlamasın" diye...
bugün gözümün önünde ilk adam öldürülüşünün 32. yıldönümü biliyor musun ?
79'un bir nisan gecesi vurmuşlardı çocuğu,
tam da biz pencereden bakarken...
bugün ne oldu biliyor musun,
32 yıl sonra çocuklara ateş edildi yine,
nerede, neden, kimler, boşver ?
daha fazla hak,
daha fazla özgürlük,
ve daha fazla demokrasi oylamasından
sadece 7 ay sonra !
televizyonun siyah beyaz olduğu o günlerde dayımı götürmüşlerdi evden bir akşam,
üç gün dövüp pardon diye bırakmışlardı...
32 yıl sonra meslektaşlarımı aldılar evlerinden,
ve artık bırakmıyorlar da...
gecen yılı hatırlarsın ama sen sevgili günlük,
meclis grup bilmemnesinde ağlamıştı bir amca,
o siyah beyaz yıllarda ölen çocuklar için...
artık kimse ağlamasın demişti bir de...
analar korkmasa da konuşsa bugün sevgili günlük,
diyarbakır'da, istanbul'da, ankara'da...
bizim nesil acıya, kavgaya, doğdu,
darbeyle büyüdü biliyor musun günlük...
ama bu gözler o günlerde bile,
bugünkü zulmü görmedi !
unutma :
susanın günahı da zaliminkine eştir !

10 Nisan 2011 Pazar

fidbol...

Halit Ergenç...
Halit Akçatepe...
Halit Kıvanç...
Serdar Ortaç...
Serdar Gökhan...
Okah Yalabık...
Okan Bayülgen...
Metin Akpınar...
Metin Arolat...
Emel Sayın...
Emel Müftüoğlu...
Hülya Koçyiğit...
Hülya Avşar...
Kemal Sunal...
Kemal Anadol...

İsimlerinin aynı olduğu bile çekmemiştir dikkatinizi. Hayatınızda bir bütün olarak varlar çünkü. Münir Özkul mesela, Adile Naşit, Gülben Ergen, Tarkan adı tek, ama öyle ezberletildiği için. Ya bunlar...

Rıdvan Dilmen...
Tanju Çolak...
Alex De Souza...
Feyyaz Uçar...
Metin Tekin...
Ali Gültiken...
Aykut Kocaman...
Georghe Hagi...
Cüneyt Tanman...
Recep Çetin...
Tuncay Şanlı...
Arda Turan...
Nihat Kahveci...
Semih Şentürk...
İbrahim Üzülmez...
Gökhan Gönül...

Yayıncı kuruluş yıllardır soyadlarıyla anlatıyor hepsini.. Ama çoğu yorumcu, hoca, milli takım antrenörü filan. Ama hiçbiri muhbbete soy adıyla girmez. Hala Rıdvan, Gökhan, Oğuz - Aykut, Metin - Ali - Feyyaz, Arda, Tuncay, Nihat, Deli İbrahim.. Servetleri işadamlarından fazla. Onlarla aynı parayı kazanan adamların yanında önünü ilikler herkes. Ama Semih'le karşılaşsa sarılır, omzuna dokunur, hadi koçum der belki 10 milyon servet yapmış adama.

Futbol sokağın oyunudur çünkü, futbolcular bizim evin çocukları. Anneanneler bile üzülür tekme yediklerinde. İstediğiniz kadar değişsin statlar, arenalar. İstediğiniz fiyata çıksın biletler. Statların içi muhteşem yüzyıl seti gibi olsa da, üstümüzde kalorifer yansa da futbol halkın ayak topudur. Bunun için olay çıkar deplasman otobüsünde. Zaptedilemeyecek tek isyandır. Başbakanı değil kralı bile yuhalar canı isterse. Taraftır. Hem de tarafı güec göre değişmez, doğar, sever ve ölür taraftar. İlk formasını giydiğinde ağlar, forma tabuta örtülünce ağlatır.

Münir Özkul da candır, Hulusi Kentmen de, ayrı... Ama futbolcular bizim evin haylaz oğlanları...

Bu yüzden Lefter dedemizden büyüktür ama hala Lefter'dir.. Ama adlarının tek söylenmesi saygıyı hak etmediklerinden değil aşırı derecede sevilmelerindendir... Ayak topu halkın oyunudur... Yaşasın futbol...