30 Aralık 2011 Cuma

semaver...

sabahın köründe vardık samsuna...
kamyoncu saitin oğluyla ben...
anadolu lisesini kazanmıştım..
kamyoncu sait vermişti sınav kayıt parasını..
ömrü kazandığımı görmeye yetmedi ama postaneden belgeyi alınca ilk mezarlığa koşmuştum...
samsuna da oğlu götürdü beni...
gün aydınlanmamıştı daha...
fuarı bilirmiş bi tek.. oraya gittik...
eylül ama fena serin.. bi banka çöktük..
deden de görseydi keşke dedi...
yaşları karanlık gizledi...
bi fener tutuldu yüzümüze tam o an...
hemşerim neyi bekliyosunuz dedi kimbilir kimin ilk kahramanı
kimin babası...
fuarın bekçisiymiş... kulubeye çağırdı bizi...
içeri girer girmez simit koktu.. semaver de ocağın üstünde..
vay ki vay...
fırıncı çırağı her sabah ilk simidi ona getirirmiş...
üstüne gün doğan simidi yemezmiş...
bi de peynir kattı ki yanına.. aman diyim...
oğlu varmış benden büyük.. illa istanbulda okuyacam demiş,
falanca okula yatılı gitmiş..
ne zaman gitse kızıltopraka yürürlermiş beraber...
lise tarafındaki kale arkasına...
yedik içtik teşekkür ettik...
kapıdan çıkarken sarı lacivert bilekliğimi bıraktım ona...
hani şu alna da bağlanandan...
1 lira...
sağol çocuk... dedi.. çıktık....
biraz büyüdüm sonra...
bi pazar ergenlerle indik fuara...
daha erken.. kulübeye gittim hemen...
elini öptüm.. saçımı okşadı..
benim emanet orada, semaverin kulpuna bağlamış...
göz kırptı.. gülümsedim...
çıkarken kulağıma eğildi...
"çaya lezzet katsın diye astım" dedi..
bi kaç kere daha uradım sonraki yıllarda... emekli olmuş...
fuardan ayağımızı kesmedik yine de...
en güzel halı saha orada...
bi gün maç yaparken gündüzlü çocuklarla...
saha karıştı...
top omzumla kolumun arasına değince itiraz patladı...
penaltı, değil, orası koldu omuzdu derken bağrıştık...
çok kızdım ama penaltıya tamam dedim...
kenardan bi ses geldi sonra...
"mağdur ol, şüphede kalma... o formaya leke sürülmez"
bekçi abi tellerin arasından bana bakıyordu...
halı sahada işe girmiş...
ama el değil abi diyecek oldum...
üzerindeki emanetin değeri burada kazanmaktan çok fazla dedi.. utandım...
27 yıl olmuş...
o semaverden sabah çayı içeli...
simit peynirin tadı hala bugün gibi damağımda...
bekçi amcanın sözleri de kulağımda küpe...
çünkü o formada fenerde atılan ilk imzanın mürekkebi var...
çünkü o forrmada işgale direnenlerin alın teri,
kırşehirden gidip çanakkalede can veren emin çavuşun kanı var...
çünkü o forma zeki rızanın emaneti...
çünkü büyük adadaki büyük adam o formaya gözyaşını kattı...
çünkü kalpleri fetheden renkler o formada..
ve o formanın mazisinde tarih yatar...
çünkü milyonlarca insan o formayla veda etti hayata...
bir kefen bezi götürdü dünyadan bir de çubuklu...
6 aydır uyumayan doktor,
aykutu her gördüğünde ağlayan mühendis,
bugün hala torununa iki renkten patik ören nine,
oğluna selçuka kızdığı için küfreden asabi dede,
hepsinin tek derdi var...
o forma yere düşmesin çamura bulaşmasın...
deplasmana gittiğimiz yolları,
çubukluya duyduğumuz sevdayı,
104 yılda döktüğümüz sevinç ve hüzün gözyaşlarını topla...
al sana puan hesabı...
böyle bilin efendiler...
bu tarihle pazarlık yapılmaz...
fenerbahçede federasyonda orda burda..
nerede görevli olursanız olun...
fenerbahçeden tek puan silen
tarihten kendini silmiş demektir...
çubuklunun onuru satılık değildir...
fenerbahçe hangi ligde olursa olsun
o bileklik o semaverde bağlı kalır...

27 Aralık 2011 Salı

libero...

ister klişe olsun, ister dillerde pelesenk...
ister kolaya kaçmak sayılsın, ister sayfa çevrilsin...
nal gibi duruyor işte orada..
ne yaparsan yap futbol fena halde hayata benziyor...
mesela...
sevmek denen şeyin ta dibine inmeyi fenerbahçeden öğrendim ben...
en fazla ağladığın günden aydınlığa çıkmayı,
gerektiğinde gemileri yakmayı...
empatiyle bakmayı...
arkadaşlığın önemini sahada gördüm...
beklemenin güzelliğini tribünde...
hasreti yaz aylarında tattım...
vuslatı ağustos başlarında...
kardeşliği deplasman öğretti bana,
paylaşmayı sabahlamalar...
adını bilmediğim adamın omzunda uyudum...
ömrümde ilk kez gördüğüm amcayla ekmeğimi bölüştüm...
bana atılan taşın önüne geçti abilerim...
bi kıstırdılar beni gençlik parkında.. vaayy ki vaay...
çubuklu olmasa tüyerdim...
kaşkolum vardı direndim...
hayata dair bildiğim ne varsa son 6 ayda temize çektim...
futbola baktım hayatı, hayata baktım futbolu gördüm...
gördüm ki;
herşeyin başı takım olmak...
herşeyin başı arkadaşının arkasını kollamak...
kendine değil takıma oynamak...
öğrendim ki;
yeni yeni taktikler oyunudur hayat...
rakip sürekli farklı yöntemlerle gelir üstüne...
bazen sol kanadından yüklenir...
bazen hızla kontraya çıkar...
tam bastırırken yersin bazen...
bazen tam da bunalmışken atarsın...
deli gibi mücedele edersin...
kaleci elinden kaçırıverir...
önüne geleni kurtarırsın, doksandan toplar çıkarırsın...
santrafor boş kaleye yuvarlayamaz...
sonra da libero kendi kalesini görür...
eyvah...
kaptanınız atılır bazen daha üçüncü dakka haksız yere...
daha bir dirençle oynar kalan sağlar...
belki 11 kişi zorlanacakken 10 kişi duman eder...
ya da rakip bambaşka bir taktikle gelir...
uyanana kadar iki tane yersiniz..
sinirler bozulur...
herkes birbirini suçlar...
işte o zaman akil bir adam gerekir...
ya da iki tane atarsınız gevşeyiverir kaslar...
başarıyı sahipenme kavgası başlar...
bazen en yıkıldığınız anda tribün girer devreye...
ateşi yakar.. rakibi yıkar...
şahlanırsınız...
bazen size top gelir gelmez ahlar vahlar...
dolanır kalırsınız...
kiminiz çok sinirlidir...
her maç başka bir arkadaşına bağırır...
oynamayan sol açık ..ktirsin gitsin,,,
tepki alır takımdan... halkı da olsa kınanır...
sözü maksadından çıkar...
herkes bir özre bakar...
bunların hepsi atlatılır...
en karanlık günlerden güneşlere de çıkılır...
yeter ki herkes takımını sevsin...
yeter ki önceliği formaya versin...
adam yıllar önce söylemiş..
el pueblo unido jamas sera vencido...
meali açık...
birlik olan halk asla yenilmez...
ya yumruk gibi sımsıkı olacaksınız...
ya tek parmak kırılacaksınız...
futbol fena halde hayata benzer...
yenmek de var yenilmek de...
hani bizim çubuklu giyen çocuklara demiştik ya...
"yenilsen bile maçın sonunda,
sırılsıklam olsun o forma..."
tekniğin varsa çalım at, yoksa sıkı koş...
neticede hiçbirimiz bi alex değiliz...
ama onu sevmesini becerebiliriz...

kadıköy...

sabahın köründe indim trenden...
filmlerdeki gar haydarpaşa...
tahta bavulum olmadan adımladım merdivenleri...
bi cigara tellendirdim dalgakırana doğru...
es geçtim vapuru...
yürüdüm kadıköye....
minibüs duraklarının önünde durdum...
öylece baktım durdum bilmem kaç katlı binaya...
tepesinde iki sıradan kelime...
biri aden biri otel...
bina çubuklu giydi sonra, ete kemiğe büründü...
belki aykuttu kimbilir belki deli nezihi...
ama o gün bana sorsan rıdvan olurdu illa ki...
"hadi oğlum dayın bekliyo" diye dürttü babam...
yürüdük... müjdat gelirdi belki ama otel gelmedi...
 yıllaar yıllar sonra bir nüfus sayımı...
verdiler elime mikrofonu, yürü dediler kadıköye...
zeynep kamile uğradım önce...
sayıma doğan ilk bebek..
ismi ne koydun abla.. ece...
sen dur kulağına ben fısıldarım... 10 harf 4 hece...
boş meydanı çekelim dedi kameraman abim...
kafamı kaldırdım iki kelime...
biri aden biri otel...
en üst katına çıktık... iskele meydanı ıssız..
iki kedi, üç güvercin, bi de sayarsan bir varız...
aden otele baktığım yerde miydim acaba bu pazar?
yoksa güvercinlerin oynaştığı durağın önünde mi?
ne çok kuşla dolmuştu meydan sabahın köründe
kimi özgürlüğe kanat çırpan...
kimi asi, yakalanmayan... boran...
ne çok geçmişim bu meydandan...
kiminde maça yetişme telaşı...
kiminde öylesine.. sıradan...
ne çok hikaye vardı bu pazar iskelede...
ne çok gözyaşı içeri akıtılan...
ben konuştum diye mi ağladın acep...
yoksa senin de mi çok anın vardı burda hacaloğlan...
hani şu mersinden kalkıp gelen remzi abi var ya,,
kızı ilk sözünü benden öğrendi.. kanarya...
hani bi teyzenin fotoğraflarını gördünüz...
hani durağa yaslanmış...
atkısı omzunda...
işte onun oğlu askerdeymiş...
meğer teyzem nöbete gelmiş...
hani ben bir ara ortadan kayboldum ya...
bir adam geldi sahne arkasına...
hani gözleri sisli,,,
hani etmez el aman...
hani bir yüreği var ki,
kocaman...
sonra engin, sonra baba ogün.. ve illa ki rıdvan...
sonra bir anons iki kelime...
alpaslan akkuş... sahneye çık ulan...
selamün aleyküm sevdalılar..
ve aleyküm selam...
en önde iki velet.. hani abiye forma aldıran...
bir kalabalık var ki maviliklere uzanan...
kitlendim kaldım öyle imdat biri yetişsin..
benim aklım yetmiyor islam babamız desin...
"sevdamıza kimse engel olamaz
bazen hüzün vardır bazen mutluluk"
hoşgeldin manisalı işçi memed...
sağol çubuklu.. hoşbulduk...
hani hep sordunuz ya bu miting niye...
dost sohbetine buluştuk öylesine...
belki mesafeli durduk ama...
gözlerimizle dertleştik...
selamlaştık.. sarıldık.. ağlaştık...
birimizin sözünün bittiği yerde
ötekimiz bayrağı aldık...
gözden yaş akmadan gönülde gökkuşağı çıkmazmış derler...
ağladık ağladık güneşe ulaştık...
önceden bi maçta elli binsek..
artık milyonlar yanyana...
artık bize her gün maç var...
her santrayla omuz omuza...

23 Aralık 2011 Cuma

çubuklu...

Filmlerdeki romanlardaki yemşeşil köylerden değildi bizimki...
Ama güzel bi çayı vardı, çocuklar çimerdi yaz sıcağında...
O çayın yanında upuzuun bi çayır...
Bi yanda hayvan otlar, diğer yanda veletler koşturur...
Orada gördüm Muzaffer’i ilk kez...
Köy çocuğu..
Toprağı gibi sert, babadan miras mert...
Çok da iyi oynuyo desem, yalan...
Ama bir dakika durmaz işte, koşar, mücadele ederdi...
Her maçtan önce yanıma gelir, formamı severdi...  
Benim çubukluyubilirsiniz, triko...
Babam aldı.. Kamyoncu Sait’in oğlu...
Uuzun uzun bakardı formaya, bazen ağlardı..
Bi gün çayın yanında geldi yanıma...
Sen hiç maça gittin mi dedi.. Gözlerim doldu...
Yaşar’ın penaltı kurtardığı Ankara’daki derbiyi anlattım ona...
Küçük Hüseyin’in attığı golü...
"Öldü o biliyom" dedi.. Ağladık...
Ben de bir kez maça gidebilsem, sonra ölsem dedi...
susturdum...
Forması yoktu...
Sonra gelmedi çayırdaki maçlara.. Özledim...
Bi akşamüstü giriverdi sahaya... Üzerinde bir sarı tişört...
Koşarak geldi yanıma...
Tam göğsünün orta yerine Fenerbahçe yazmış annesi...
Lacivert iple, göz nuru, el emeği, ilmek ilmek işlemiş sevgisini
Ta oğlunun yüreğine...
Güz geldi sonra, hüzün geldi... Ayrılık vakti köyden...
Köy kamyonu hareket etmeden fırladım, kapılarını çaldım...
Muzaffer açtı.. Konuşmadım.. Formamı uzattım..
Aldı...
Beklemedim..
Koşarak bindim kamyona..
Bi dakka dursam geri alırdım..
Büyüdüm sonra ben... Çok formam oldU...
Çubuklular, beyaz, sarı, zırhlı,, en parlak mavi, palamut yeşili...
Her yeni çıkan formayı aldım.. Hepsini giydim tek tek...
Hepsinde o triko çubukluyu aradım...
Hepsi ısıttı ruhumu.. hepsine gözyaşım karıştı...
Ama o triko başkaydı...
Babam aldı.. Kamyoncu Sait’in oğlu...
Büyüdüm sonra ben...
Çok galibiyetler gördüm, nice zaferler...
Çok kez ağladım birilerinin omzunda...
Göztepe maçında fırtına karşıdan vurdu yüzüme yüzüme...
En çok o gün bağırdım yeminle...
Appiah sol ayağıyla vurdu milyon kez... Ter içinde uyandım...
Ahmed Hassan o kafayı vurduğunda kalbim durdu...
Bu kez ağlayan ben değil babamdı...
Çok uykusuz kaldım ben.. Çok kez sabahladım dumanaltı...
Hepsinde sabahı bekledim.. Gün doğdu...
Sonra en uzun gece başladı...
Aylarca bitmeyen karanlık...
Her gece bir formaya sarıldım...
Geçmedi yüreğimin yangını...
Sonra kapı çaldı bugün...
Bir paket getirdi kasklı bi çocuk...
Açtım, eve güneş doğdu...
Küçük bir forma.. çubuklu.. triko...
Dizlerim titredi...
Küçük bir not vardı üzerinde...
Okudum, ağladım... ağladım okudum...
Sarıldım triko formaya,,,
Sarıldım ağladım.. ağladım sarıldım...
Bi daha baktım nota :
“en kötü gün bugünse
Bugün de Fenerbahçe...
Pazar kadıköy’de görüşürüz...
Bayburtlu kardeşin...
Muzaffer”

11 Aralık 2011 Pazar

münir babanın beresi...

"Bana güzel birşey anlat desem,
mavi boncuk filminde münir özkul'un sari lacivert beresi, dese.
Gözlerimiz dolsa, sussak..."
Aynen böyle yazdı çubuklu gül...
ağladım...
sonra bir fotoğraf gönderdi bozkurt...
o fotoğraf işte.. hepinizin gözünün önünde...
münir baba... çubuklu bere ve kaşkol...
fenerbahçe budur...
siz sosyolojik çıkarımlar yaparsınız,
öteki reyting hesapları filan...
oysa bir cumartesi günü iki göz odanın neşesi,
türk filmidir fenerbahçe...
bakmayın bugün stadında dev ufolar yandığına...
bir pazar öğleden sonra sobalı evdir fenerbahçe...
henüz pijamalısı çıkmamışken simsiyah çekirdek.
kış günlerinde kapalı küçük odadan getirilen meyve,
yazın kiloyla alınan dondurmadır fenerbahçe...
ayda en az birkaç kez hababamdır.. güm güm güm...
dayarsın dizileri ardarda, yarışmalar gırla...
ama hiiç ortalarda görünmese de
münir özkulu silemezsin gönüllerden...
hababam sınıfı sınıfta kalsa da,
rıfat ılgaz toprak olsa da...
bir "çınar" büyür yerine yine sarı yine lacivert...
sen o günlerde yitip gitti sanırsın,
küllerinden doğar fenerbahçe...
bilsen uzaklarda kimler ağlıyor... ferdidir fenerbahçe...
uyarına gelirse tepemde bir de çınar... nazımdır fenerbahçe...
takım yenilmiş, gece yarısı balkonda...
sigaramın dumanına sarsam saklasam seni..
ezgidir fenerbahçe..
incecik izdim aman sıraya dizdi bizi zaman,
duman'dır fenerbahçe...
yoboo yobo yobo...
roman'dır fenerbahçe...
filistinde camide bir çubuklu
allahına kadar müslümandır fenerbahçe,
bişkek'te bir çadırda
şamandır fenerbahçe...
efkardır hasrettir hüzündür...
balıktır peynirdir rakıdır fenerbahçe..
bizim yüzümüzün akıdır fenerbahçe...
başkanını futbolcusunu tercümanını istersen binasını al
bitiremezsin...
babadan oğula mirastır fenerbahçe...
sözün özü...
temmuzdan bu yana beklersin..
zamana yayalım direniş biter zannedersin...
ben susssam ezginin günlüğü söyler...
aşk hiç biter mi?

9 Aralık 2011 Cuma

iddia name...

hukuk benim işim değil...
zaten futboldan da anlamam...
ben severim... 7 yaşında ilk çubuklumu nasıl sevdiysem,
bugün de öyle işte...
delillerinizden bir şey anlamadım...
ama isterseniz size başka deliller verebilirim...
hatta deliler.. hasta adamlar.. tutkulu kadınlar...
can ve zühal diye karı koca var mesela...
siz 1990lara kadar gitmişsiniz ya iddianamenizde...
onlarda 70lere kadar bulabilirsiniz.. ilk gittikleri maçın bileti...
ya da sincana gidin.. kamyoncu saitin oğlu vahidi sorun...
benden duymuş olmayın ama,
gardrobun üst rafında iki koca cilt var...
1974 ve 75'in sarı kanaryalar gazeteleri.. hafta hafta tek tek biriktirilmiş..
ciltlenmiş... törenle açılır yılda bir gün.. başkaca inmez oradan...
bakın erdal vahid var sosyal medyada...
ilk kutladığı şampiyonluğun fotosunu kesmiş gazeteden...
şifonyerin en üst çekmecesinde.. lacivert defterin arasında...
cansu doğan var sonra...
anneannesinin ördüğü ilk banyo lifini saklıyor.. rengini tahmin edersiniz...
kansu şarman... adam tarihçi.. kesin basın evini...
ayetullah efendinin ilk bildirisi.. eyvah eyvah...
orijinal el yazısı...
ilkokul defterini saklayan manyak var... tolga ertür...
üstündeki etikette arma varmış...
olca tunç'un evini basın...
ilk maçına giderken bindiği trenin biletini saklıyo be...
yasemin başarır tam bi örgüt yöneticisi...
tüm deplasman resimleri onda...
ankara izmir denizli manisa...
şükrü gürsoya gittim geçen...
kitaplardan birinin arasında bi dörtlük..
çocukken tribünde elime tutuşturulmuş bi not:
"genç yaşında dünyadan göçüp gittin hüseyin,
bizleri acılara atıp gittin hüseyin
ne sen doydun bizlere ne de biz doyduk sana
fenerbahçe forması kefen mi oldu sana"
çakıroğlu hüseyin.. bilmezsiniz adını bile... araştırın...
onur tuncerin evinde bir plak.. dededen kalmış.. nesrin sipahi...
kesin dinleyin... en büyük delil orada...
hilmi hacaoğlunu tanır mısınız?
tam 15 yıldır tanırım.. gençlikten orta yaşa birlikte geçtik...
evi barkı herşeyi değişti.. baba olacak kısmetse...
bir tek o kazak sabit.. annesi örmüş... sarısı uygun ama lacide sorun var...
ya bu minenin tatar anneannesi.. acayip çi börek yaparmış haa...
iki şeyi hep saklamış... biri taç kraker naylonu.. üzerinde kuran yazıyo dermiş...
öteki silik mi silik bi fotoğraf... zeki rıza babasına omuz vermiş...
adanaya giderseniz ölümü öpün uğrayın...
ağa var bizim orada.. mehmet andırır...
3 buçuk metrelik kebap yaptırsın size.. akşam da misafir etsin...
sessizce küçük odaya sızın... bu cemil turan var ya metriste...
hah.. onun 30 yıl önceki imzası... formaların altındaki ajandaya saklamış...
iddianamede almanya da var... haklısınız.. isim veriyorum..
altan akdağ.. alper üçok...
birinde son 10 yılın bütün tribün görüntüleri...
ötekine "ihtiyar fenerbahçeli kim" deyin.. anlatsın...
örgüt çok geniş efendiler...
hepsini alın bence... ama eşikte beşikte kimse kalmasın...
çünkü statta duydum geçen gün...
evladına miras bırakıyormuş hepsi...
sözün özü muktedirler... 
sizinki iddianame..
benden se size çook açık bi iddia:
hemen küme düşürün... en alt lige... bütün kupaları da alın...
kızmazsanız en son bi de name:
aşkınla olduk derbeder,
bu sevgi bir ömre bedel,
fenerbahçeli olmanın
gururu bizlere yeter!

6 Aralık 2011 Salı

rıdvan rıdvan rıdvan...

çayırovadan bindik trene...
ben diyim 20 siz diyin 25 durak... gebzeden kızıltoprak'a...
yanımda başıma fenerbahçe belasını saradan adam.. kamyoncu saitin büyük oğlu...
babam...
alt geçitten geçip ara sokaktan yürüdük...
ışıkları geçince gözlerim doldu, maraton'u görünce ağladım...
tavaf ettik sessizce... birbirimizin gözüne bakmadık..
sır oldu gömleklere süzülen damlalar...
kim inanırdı ki; stadı gördük...... neyse...
dereağzına yürüdük sonra...... daha 3 saat vardı idmana.. simit aldı babam...
dünyanın en güzel hasreti.. en meraklı bekleyiş...
en önde çıktı tek katlı binadan...
koştum... saçımı okşadı... elimde küçük bir kağıt.. fotoğrafı yok yanımda...
siyah tükenmez aldı bi abiden...
rastgele karaladı...
mürekkep bir damlayla dağıldı...
iki eliyle sildi yüzümü...
"biz sizi güldürmek için oynuyoruz çocuk"..
yürüdü gitti.. film gibiydi...
dönüş yolunda durakları saymadık..
artık hep yanımdaydı...
samsun anadolu lisesinin yatakhanesinde...
küçük bir radyoda...
istanbul bahçelievlerde bir öğrenci evinin ışıksız odasında...
duvarda...
yağmurda koştura koştura binilen bir taksinin bozuk hoparlöründe...
otobüste kulağa çalınan bir pazartesi sohbetinde...
bi gün canlı yayına geldi yıllaar yıllar sonra...
kocaman olmuşken ben bilmem ne kanalının haber merkezinde...
hepsini anlattım... yüzümü sevdi yine.. boyu benden kısa...
gözünü kapat bak orada...
sağ kanattan akıyor...
tribünde kendiliğinden meksiko...
aç kulağını...
mardinin en ücra köyünde bir radyo...
yesiçççç diye kesik bir ses... tribünden duyulan bir çatırtı...
sanki onun ayağı değil milyonların hayali kırıldı...
formayı yeniden giydiğinde daha iyileşmemişti bile...
bu kez kırılan omzu oldu.. 6 ay oynama dedi doktorlar..
milli maç vardı.. kader maçı.. daha kırığın üçüncü ayı... duramadı...
tam da son dakikada.. aynı yerden... gık demedi...
ne kadar az oynayabildi sahada...
ne kadar çok acı çekti kenarda...
ama bizim kalbimizde hala oynuyor...
bak adını üç kez yazdım başlığa...
çünkü kulağımda hala koşuyor...
çünkü altay maçındaki deparını atıyor hala her allahın günü...
çünkü hala en hızlı giderken en keskin duran o...
çünkü adliyede sabahlayan.. çünkü metriste ağlayan.. çünkü aklını belki ama yüreğini susturamayan...
çünkü rıdvanı onca hızlı koşturan ayakları değildi
çünkü o formayı çıkarıp çubukluyu da bu yüzden giydi
çünkü fenerbahçe sevgisi o bedene sığmıyor...
işte bu yüzden...
80'li yıllarda statlarda olanlar
hala saçını küt kestiriyor...  
unutmadan söyleyeyim...
artık evim göztepede...
maçlara caddeden yürüyerek gidiyorum...
ama o tren hala gebzeden kızıltopraka binlerce küçük çocuk taşıyor...
yanlarında 40a merdiven dayamış birer adam yürüyor...
elinde sevdasını miras bırakacağı küçük adamın eli,,,
kulağında sahadan mücadeleye taşınan bir ses;
rıdvan vuruyor gol oluyor....

2 Aralık 2011 Cuma

yemin...

bir pazar sabahı rastladım size...
yılışık bir telaş içindeydiniz...
köşe başlarını tutmuştunuz, üstelik yağmur da yağmıyordu...
o sabah söyledim size, pes etmeyeceğiz, kaleyi bırakmayacağız diye...
tetikçilerinizle bir günde idam ederken 104 yıllık çınarı...
bu direnişi siz de beklemiyordunuz biliyorum...
toplum mühendisliğini sizden iyi bilen yok...
önce vicdanlarda mahkum edip sonra ipi çekecektiniz...
daha önce defalarca başkalarına yaptığınız gibi...
taraf olan bi müridiniz belge toplayacak,
bi diğeri çaçeronlukla bizi susturacaktı...
ama en çok solcu entelleri kullanacaktınız...
onlar en kolay maşaydı çünkü...
kendi vicdanlarını başkalarının makinesinde yıkamaya çok alışıktı hepsi...
etik ahlak edebiyatı yapılacak, temizlik yazıları yazılacaktı...
spor programlarında mektebi sultani mezunları,,,
türkiyeyi yıkayacaktı...
bizi sabun yaparak...
o gün demiştik daha.. olmaz.. kendi içinizde çatırdarsınız diye...
dipten gelen dalgayı hiç bir bent tutamaz.. tutamadı da...
topuktan caddeye, stattan köprüye akan kalabalık yüreklerin buluşmasıydı çünkü...
taraftar gruplarını sindirdiniz, en büyük taraftar sitelerini susturdunuz...
ama nazım'ın kadınlarını durduramadınız işte...
çünkü sokağa inenler ayaklarının değil yüreklerinin üzerinde yürüyordu...
içerde gönül verdiği renklerin emekçileri yatarken,
korkusuna manifesto yazanlardan değillerdi...
statta üç tane yuh çekip,
kapının arkasında el etek öpenlerle karıştırdınız belli ki;
değillerdi...
hala bizi üçün beşin, o ligin bu ligin hesabını yapıyor sanıyorsunuz dii mi;
aziz yıldırımın adamları diyorsunuz ya da;
bilin isterim: hiç sevmezdim başkanı
köprüye yürüyen bir çok arkadaşım da öyle...
ama siz fenerbahçeyi mahkum ettiniz.. parmaklığın arkasına koyduğunuz çubukludur;
o bize 104 yıl öncesinden, kurtuluş savaşından, zeki rızadan ayetullahtan mirastır...
ingilize yunana boyun eğmemiş, size de eğmez...
biz ne rizeye sebata yatandan öğreniriz ahlakı,
ne de iki çanta paraya 8 tane atandan...
duygusal yazdık anlamadınız...
açık ve net: yarın düşürün fenerbahçeyi...
tecavüz ettiğiniz futbol sizinse papazın çayırı bizimdir...
30 yılda kurduğunuz ittifak ilk kez çatırdadı bakın;
ilk kez maskenin arkasını gösterdiniz...
belki dağılacaksınız, belki devamzedeceksiniz, bilemem..
ama bugün itibariyle,,,
hala güçlüsünüz evet... hala değnek sizde...
hala tarihi siz yazıyorsunuz evet..
belki bizi yeneceksiniz..
ama biz hayatını tribünde geçirenler... tek bir şey isteriz futbolculardan...
kötü oynayabiliriz.. yenile de biliriz...
ama mücadeleyi bırakmayız...
ben tellerin arkasından izlerken kocaman adamı yıllaar yıllar önce...
bi pankart vardı maratonun önünde...
bir yemin ettik ki dönemeyiz.. biz küçükyalı altıntepeliyiz....
daha önce ağlarken söylemiştim ya.. bugün bağırarak söyleyeyim.. aklınıza kazıyın...
biz artık fenerbahçeli değiliz...
bugün 25 milyon tepeden tırnağa dededen toruna
fenerbahçeyiz....

1 Aralık 2011 Perşembe

lacivert...

size hiç anlatmış mıydım?
ilk formam çubukluydu benim, triko...
hani sökülmeye koltuk altından başlayan...
örümcek ağı gibi paralanıp, sonra kola kadar genişleyen...
ama ikincisi öyle değildi işte...
ne sarısı sarı ne laciverti lacivert...
ilki tele takılıp yırtılınca deli divane oldum...
apar topar pazara gitti babam...
güzel adam...
kamyoncu saitin oğlu...
biraz sert.. 24 saat mert...
lacivert bi şey getirdi kolunun altında.. uzun kollu..
kolda boydan boya sarı şeritler...
bu fenerbahçe değil dedim, ağladım...
annem aldı elimden, gözden kayboldu...
kamyoncu sait beni dışarı çıkardı... köroğlunun öyküsünü anlatıp oyaladı...
kırat dedi, beylere direnen adam dedi... emek dedi..
annem çağırdı sonra içeri...
eski formadan armayı kesip yenisine dikmiş...
arkasına 11 yazmış, iki sarı bezle...
öyle işte ercanım, 11... daha aykut yokken.. daha kocaman değilken ona sevdamız...
yıllarca giydim o formayı ben...
ortaokul takımında 8 numaraya geçene kadar...
rıdvan... raprap baba...
sizin numaranız kaç mesela,,,
kıymeti kimden menkul?
hani o feneriumun önündeki çocuklar var ya,
onlara forma aldı ya abileri,
kaç yazdırdılar acaba arkasına?
bugün kaç formanız var çekmecede?
kaç çubuklu, kaç sarı, kaç palamut yeşili?
kaçınız vazgeçemiyor beyazdan?
kimlerin imzası var üzerlerinde, solmaya yüz tutmuş?
kaçıyla şampiyonluk maçı izlediniz?
kaçına gözyaşlarınız aktı falanca deplasmanda?
belki luciaonun üzerine secde ettiği forma içinizden birindedir?
belki uchenin teri duruyodur birinizin dolabında?
89 kadrosunu kaç kişi sayar ezberden?
schumacher ilk golü kaçınca hafta yedi?
kenneth andersonu neden ayakta alkışladınız şampiyonluk kaçtığı halde?
37 yaşındayım ben abilerim ablalarım kardeşlerim...
nice yaşlılar omzumda ağladı o tribünde...
nice tribüne konuk oldum evim kadar sıcak...
hiç bugünkü kadar sevmemiştim fenerbahçeyi...
hiç bugünkü kadar bağlanmamıştım yeminle...
küma düşecekmişiz duydunuz mu?
kulüp ağır darbe alacakmış...
maddi manevi yıpranacakmışız milyonlardan olacakmışız...
gerçekten derdimiz uefa sanıyorlarmış...
küme düşmeyelim diye çaresizce çırpınıyormuşuz...
bugün düşürün efendiler, hemen...
yarın sokaktan başlayalım.. papazın çayırından...
hemen kapatın feneriumları...
tek bir salon kalmasın dikili....
pazarda bi lacivert forma bulunur elbet...
ve eskiden kalma bir arma.. palamutu ölümsüz...
iki de sarı bez.. kumaşı farketmez...
çekeriz üstümüze... çıkarız kaldırıma....
isterseniz besteleri de yasaklayın mesela...
o günlerden aklımda iki satır var ya;
senin sevginle geldik bu şerefsiz dünyaya...
konuşmayı öğrendik....
SON sözümüz kanarya....