20 Eylül 2016 Salı

ferit...


pazara akşam saatine doğru gün batmak üzereyken giderdik
daha ucuz olsun diye...
baştan sona tüm tezgahları dolaşırdı adile naşit kılıklı anam
dönüşte ıspanağı pırasayı özenle seçer tutacakları el kesen torbalara doldururdu...
en çok portakal alırdı biz seviyoruz diye...
o portakal soba bütün evi ısıtmadığı için kapalı tutulan küçük odadaki somyanın altındaki leğene yığılır cumartesi akşamını beklerdi...
aliye yengeyle memet amca aydınla aysunu da alır yine gün batarken çalardı bizim kapıyı...
artık Allah ne verdiyse yer beklemeye başlardık...
film saati yaklaşınca bircan kuruyemişten alınan kavrulmuş çekirdek çıkarılır annem de küçük odanın yolunu tutardı...
dolaptan çıkmışçasına buz gibi portakal...
kabuğunu soymadan dikine dilimlerdi tek tek...
ben öyle severim diye...
o zaman bırak interneti sosyal medyayı, tanıtım diye bi şey yok.
hangi filmi izleyeceğimizi başlayınca öğrenirdik...
sonra sen gelirdin. bazen inek şaban ve güdük necmiyle, bazen zengin kızı gülşen, bazen zonguldaklı madencilerle...
bi keresinde cüneytle aynı kıza aşık olmuştunuz, vay anam vay...
emel sayını dinlemeye gitmiştiniz ya bi seferinde.
ya ne acayip ekipti o be.
münir baba, zeki metin, halit. kemal. of ki of.
şarkılar türküler, maç önü karaborsa.
siz evde yemeğe yüklendikçe biz de portakala çekirdeğe.
reklam arasında koştur koştur tuvalete.
aman kaçırmayalım haa bir reklam...
başladı başladı koş.
sürüyü yolu böyle rahat rahat televizyondan izleyemedik tabii.
kolay değil öyle.
yılmaz güney yasaklı.
yasak bu toprağı kaderi mi abi?
sen madenci nurettinin aşkına mı gittin acaba yıllaaar yıllar sonra soma'ya...
silivri'de barikatın önünde direnen yakışıklı ferit miydi?
istesen hiç başın ağrımazdı biliyor musun?
kim karışacaktı ya hu;
otur oturduğun yerde.
ama sen cumartesi akşamları da hep öyle inatçıydın biliyor musun?
gülşen bubikoğlunu ikna etmeye çalışan uslanmaz hayta aşıkken de;
hababamdan illa ki fener maçına kaçarken de...
emekçilerle maden ağalarına direnirken de,
her sene yeniden yağlanıp o çayır güreşlerinde yenilirken de.
sadece emel sayının gönlünü çalmadın ki be abi;
hepimizin...
sen yenilince biz de yenildik pehlivan...
sen direnince biz de direndik...
sürünle yollara düştük, karlı dağlarda bizim de bıyığımız dondu.
sonra portakalı marketten almaya başladık.
çekirdekler poşete girdi.
komşuya artık mesaj atıyoruz film başladı diye.
cumartesi akşamını beklemeye bile gerek yok.
dilediğimiz yerde cebimizde.
üstelik yüksek çözünürlüklü...
ama bir şey eksik be abi.
inek şabanı arıyoruz yok, güdük necmi ve mahmut hoca bizi duymuyor.
yıllar var gülşen bubikoğlunu görmedik.
feridenin öğretmenlik yaptığı köylerde ağaçların yerine taş ocağı yaptılar.
hülya koçyiğitle el ele koşturduğunuz bahçeler bugün avm...
canım kardeşime birlikte ağlayan insanlar nefret ediyor birbirinden.
ölümlere sevinenler var...
nerde bıraktık vicdanı acaba, ah nerede?
komşu komşunun külünü almıyor artık...
senin geldiğin gün parkta ben de vardım biliyor musun abi?
bi sarılsam dedim çocukluğuma sarılır gibi.
çekindim sonra ne bileyim.
biraz yabanileştik sizden sonra.
birbirimize dokunmaz olduk çok fazla.
geçen cuma duyunca fena içlendim.
bi merhaba diyebilseydim battaniye altındaki çekirdekli akşamların hatırına be.
bir sarılsaydım askerden gelmiş hayta ismail gibi.
biz seni bıyıksızken de sevdik bıyıklıyken de deseydim.
bak beyim sana iki çift lafım var diye yaşar ustayı ansaydık beraber.
fabrikatörlere veryansın etseydik...
neyse sarıldım say.
sen şimdi gittin mi abi?
yok be...
özel çamlıca lisesinde de taş mektepte de yaşarsın sen.
bi gün bıyıklı bi gün bıyıksız bize gelirsin yine.
biz yine izler izler güler bakar bakar ağlarız.
ama ne var biliyor musun tarık abi?
portakalların eski tadı yok be.
portakallar çok tatsız...

12 Mayıs 2016 Perşembe



Umut...

Magic Johnson’ın stopcemşatıyla Kerim Abdülcabbar’ın hukşatıyla büyüyenleriz.
Tahta potaların Yağmurdan Önce filminde Manchevski’nin dediği gibi yuvarlak olmayan çemberlerine atışlar yaptık.
Sonra Spor Sergi’yi doldurduk.
En çok smaç yapanlarla kural değişince üçlük atanları sevdik.
Bunların hepsini o adama borçluyduk; Beyaz Gölge.
Salami’nin Kuliç’in şahane hocası.
Nurlar içinde uyusun.
Çok sevindik çok üzüldük yıllarca.
Mahmut Abdül Rauf’un tikleri, Erdal Koşan’ın son saniye faülüydük.
Henry Turner’dan daha çok acıdı canımız kolu kuruldığında.
Sevinçler, hüzünler hepsi bizimdi.
Maksat çubukluya basket faül olmasındı.
Abdi İpekçilerde Haldun Alagaşlarda hep tribündeydik.
Hep çok sevdik de hiç bu kadar saygı duymadık.
Hiç bu kadar kendimiz gibi hissetmedik.
Hani diyor ya şair; biz sizde bütün aşklarımızı temize çektik be.
Bir Beyaz Gölge’miz var şimdi bizim de.
Bayrağımız gibi üzerimizden eksik olmasın diye dua ettiğimiz bir gölge.
Günün herhangi bir saatinde herhangi bir konuşmasını açıp dinlediğimiz bir adam.
Basketbol hocası değil de felsefe öğretmeni gibi.
Yeryüzüne insanlık öğretsin diye gönderilmiş bir elçi.
Hani sözünden çok özüyle örnek, bir saygı abidesi.
“İnsanlar buraya sizin mücadelenizi görmeye geliyor, yener ya da yenilirsiniz
Ama onlara bu mücadeleyi göstermelisiniz.
Bunu görürlerse emin olun sonucu umursamazlar.
Onlara kendinize oyuna ve rakibe saygınızı hiç yitirmeyin” diyen bir abide.
Hani uzak memleketten sadece yazları gelen otoriter tonton dede gibi.
Kızıyor sinirleniyor ama gözlerinden kalbini görüyorsur, ışıl ışıl.
Sanırsın pamuklara sarmalanmış.
Bizim bir Beyaz Gölgemiz var şimdi…
Çok güzel çocukları var yanında.
Üst üste 5 maçı diz ağrısı yüzünden ayaklarını sürüyerek oynayan, içimizdeki Uche hasretini
dindiren adam Udoh.
Ayaklarını yerden kestiği an ruhumuzu uçuran Vesely.
Hani neredeyse İzmir’i istese vereceğimiz Kostas.
O vicdansızın açtığı derin boşluğa puzzle parçası gibi oturan sakallı mesih: Gigi
Umudun bittiği yerde başlayan, mahallenin yakışıklı çocuğu, ya böyle durup dururken gidip sarılası geliyor insanın, Bogdan.
Arka sokaklarda neler oluyor Bobby
Bu dünyayı yakarız senin için Melih.
Lan oğlum korkma üçlük at Berk.
Aşiline tendon oluruz Ricky.
Adı nikola kendi yılmaz Kaliniç
Zıpla zıpla zıplamayan Antiç.
Sen ne şanslı bi adamsın Barış.
Kalbim Egehanda kaldı.
Gölgesi yeter Ercan.
Başta bütün dünyanın ah bizde olacaktı dediği başkumandan.
Balyoz gibi sert, babamdan daha mert.
Günlerdir televizyonda sizi görünce mutluluktan ağlıyoruz.
Sırtınıza havlular koyasımız, gece üstünüzü örtesimiz var.
Klipler izliyoruz tenha köşelerde deli deli gülerek.
Yola giderken ne renk giymişseniz o gömlekleri çıkarıyoruz dolaptan.
Kalbimiz bedenimize sığmıyor bazen, bağa bahçeye gidip bağırıyoruz.
Çok seviyoruz çok.
Ama tabeladan değil işte. Mücadeleden.
Sanki sahada biz varmışız gibi. Küçük Hüseyinleri Basri Dirimlilileri hatırlattığınız için.
Her rakibin hücumunu savunmasını ezberleyecek kadar bilimsel,
Bizimle ağlayacak kadar duygusal,
Gerekirse ölürüz diyecek kadar yürekli,
Birbirinin sırtını kollayacak kadar takımdaş.
Rüya gibi.
Bir umudumuz sizde şimdi bizim.
Denizlilerde, Kadıköylerde, meydanlarda koridorlarda çekilen çilelerden geliyoruz.
Son dakika yıkımlarından, kurulan ittifaklardan size sığındık.
Triko çubukluları giydik, örgü bilekliklerimizi size bağladık.
Spor sergide gittiğimiz ilk maçın biletine sarılıp uyuyacağız bu gece.
Binlerce kişi evlerde oturmuş deli deli planlar yapıyoruz şimdi.
Bütün sezon maçları yalnız izlediği için davetleri reddedenler,
Bankadan kredi çekip yollara düşenler,
Saat tam 10da sinemaya girmek için bilet alanlar,
Anneannesini dua etmesi için Eyüp Sultan’a götürenler.
Obra kadar bilimsel, büyük dedeler kadar batılız.
Totemimizle, yüreğimizle ama illa ki kocaman umudumuzla yanınızdayız
Bedenimiz nerede olursa olsun milyonlarca ruhla Berlin’deyiz.
Kazınırsınız kaybedersiniz bilemeyiz.
Ama son topa kadar mücadele edeceğinizi biliyoruz, o topa kadar sizinleyiz.
Sizle savunma yapıp, sizle kavga edeceğiz,
O kupayı yıllarca kendimiz için istedik, şimdi dünyanın en güzel takımı için istiyoruz.
Dünyanın en güzel hocası ve oyuncuları.
Kupa gelir gelmez bilemeyiz ama;
Sizi çok seviyoruz lan biz. Çok seviyoruz.