14 Ocak 2011 Cuma

sophia loren...

Sophia Loren filmini izlemek istemeseydik o kabusu yaşamacaktık belki, ama demek ki görmemiz gerekiyormuş.. İbo yüzünden çekeceğimiz varmış...

Samsum Anadolu lisesi'ndeki en en en hararetli yılımızdı, kesin ve net.. Yolumuz uzun ince miydi bilmiyorum ama gece güdüz yürüyorduk.. Lahmacun operasyonuna Sanchez güzelliğini ekleyen abilerin bir kısmı gece de rahat durmuyorduk.. Nasıl duralım, senenin sonu gelmiş çatmış, iki hafta sonra okul kapanacak, üstelik Ramazan.. Yani yatakhanenin kapısı sahurda açılıyor, biraz fazladan gezip eğlenmek için nefis fırsat.. Ama o gecenin yaşanma nedeni bu gezme isteğinden çom Ümit Dertli'nin annesinin yemekleri ve melanet hırkasını kendi eynine giyen dertler insanı Ahmet'in amaaan be Apo boşver cümlesinin verdiği rahatlık..

Derinlik sarhoşluğundan daha tehlikeli bir hal varsa yeryüzünde obezlik sarhoşluğudur.. Ümit'in annesi hamsi yapacak deyince Ahmet okul çıkışındaki tüm planlarımı ve randevularımızı iptal ettik.. Doğruca soluğu havaalanı yolundaki teras katında aldık.. Daha önce Yazgan hocanın (nur içinde yatsın ), okul takımına antrenman yaptırırken bizi koşturduğu yolu o günlerden daha hızlı aştık.. Terasta babasının doyumsuz sohbeti eşliğinde beklerken Ümit de annesiyle bize ziyafet sofrasını hazırladı.. Karadenizli olmayanların gerçek anlamını kavrayamayacağı tanrıların balığı tabaklarda bir göründü bir kayboldu.. Her yeni tava piştiğinden daha kısa sürede hak ettiği yere gönderildi.. Ülkenin sosyal durumunu salataya katıp, eğitimin gerekliliğini balığın üzerine sıkıp yedik.. Ne de olsa erkeğin her yerine giden yol midesinden geçtiği için tüm bilgileri 5 kilo balıkla birlikte aldık.. Zaman ayamama deresi gibi akıp geçti, saate bakmak THY uçakları gibi rötarla aklımıza geldi.. Yatakhanenin kapanmasına 15 dakika vardı.. O gün cumaydı, etüd yoktu, ama kapı kapandıktan sonra yoklama alınıyordu.. Son tava masaya yeni gelmişti.. Hemen kalkıp gitseydim, tarihin akışı değişecek, belki de bugün sol iktidarda olacaktı.. Ne ?

Efendim, bizim gündüzlü Ahmet dedi ki, Apo birader, zaten bugün cuma, yarın da yoklamaya girmezsin, Ümitlere evci çıktım dersin, olur biter.. Zaten elim balığa çoktan uzanmıştı, mevzunun ayrıca uzamasına gerekyoktu o bakımdan.. Üzerine helva bile ekledim ziyafetin.. Eve girdiğimde icin ali çizemezdim ama o an mutluluğun resmini yapabilecek kıvama gelmiştim Abidin...

Teşekkür ettik, elinize sağlık dedik, henüz yüreğine sağlık lafı Türkçemiz dahilinde değildi, iyi ki varsın'ın kıyısından geçmemiştik.. Evi terkettik, madem ki evciydik, yatakhaneye sahurda gidecektik, millet yemekteyken biz üst kata sızacaktık.. Arada vakit geçirmek için Muhit en iyi adresti.. Taş döşeyen arkadaşlara bakar, birer çaylarını içerdik.. Hatta hesap restleşmesi varsa buna lahmacun ve kola bile eklenirdi ilerleyen saatlerde.. İçeri girerken aklımızda böyle güzellikler vardı ama üç saniye Tarantino filmi gibi terse döndü herşey.. Gün batımında kahveye girdik, keşke şafağa kadar çıkmasaydık.. İçerde bizden iki masa vardı.. Ooooo üçüncü mağdur masa geldi nüktesiyle karşılandık.. Hayırdır, nooluyo demeye kalmadan devamı geldi "Yoklamayı Dali aldı oolum, gelmeyenlerle pazartesi hesaplaşırız dedi".. Eyvahtan birkaç fersah ötedeydik.. Tanısanız siz de eyvah derdiniz.. Yatakheni müdür muaviniydi.. Öncekilerin aksine, neredeyse evi bellemişti orayı.. Ani saatlerde gelir, dolaplarda sürpriz aramalar yapar, delikanlım diye başlayan insanın canından bezdiren keskin cümleleriyle hesap sorardı.. Adını yaptığı resimler yüzünden değil dursun ve ali'nin kasıltmasından alıyordu ama bıyıkları zatı muhtereme de benziyordu ne yalan söyleyeyim.. Salvador arkadaş ne kadar sürrealistse bizimki o kadar gerçekti.. Yaptıkları yapacaklarının teminatıydı ama yanına bile yaklaşamazdı...

Battı balık yan gider lafı için en uygun zamandı, hamsiden dönenin fibulası kırılsın diye oturduk masaya.. yeşil beşler, mavi 13'ler bizi aldı götürdü pazartesi vereceğimiz hesap stresinden.. Çünkü ondan önce giderek kabaran başka bir hesap vardı.. İlk hesap Seyit'e yüklendi, ikinciye kimsenin eli gitmedi.. Tevfik, ben yatakhaneye gidecem dedi, İbo ona destek verdi.. Muhit'ten çıktık, yol boyu yalvardım.. Yapmayın etmeyin, ya gitmediyse evine, yakalanırsak biteriz, lan oğlum hiç mi dışarda kalmadık, gibi cümlelerim uzayın derinliklerine doğru yol alırken biz spor salonu tarafındaki arka girişe gelmiştik bile.. Ne yazık ki, okul yolu, uzay yolundan daha kısaydı.. Son bahaneleri üşüyorum oldu.. Oha mayıstaydık, olsa olsa tatlı bir esinti vardı, ceketimi vermek istedim, gömleğimi bile teklif ettim, nafile...

Tevfik yeminliymiş, dışarda sabahlamamaya, İbo karizmasını çizdiremezmiş, o zaman bu kelime var mıydık, ya da karşılığı var mıydı hatırlamıyorum ama geldiği anlam buydu işte.. Seyitle birbirimize baktık, tatar çekiği gözlerimizle anlaştık.. Biz dışarda kalacaktık.. Keşke de kalsaydık.. Ama ona da izin vermediler, girişleri biz biliyorduk, onları en içeri kadar götürecektik..

Bu dehlizi yeni bulmuştuk.. Arka tarafta biz mazgalda iki demiri sökmüş, takılı gibi bırakmıştık.. Onları kaldırıp kilitli gibi görünen pencereyi de açınca bodrum katına ulaşmış olduk.. Yoklamanın alındığı televizyon odasının katı demirli olduğundan üst kata çıkmamız gerekti.. Zaten doğruca odalara sızmamız lazımdı.. Bizim katın merdiven başında derin bir nefes aldık.. Çevrede ses seda yoktu, demek ki herkes televizyon odasındaydı, Dali yoklamayı aldıktan sonra evine gitmişti, yoksa bi kadar televizyon izletmezdi.. Kader cümlesi o anda kuruldu : Sophia Loren'in filmi var oğlum dedi İbo, izlemezsem olmaz.. Sırf onun için girdim yatakhaneye.. Madem hoca gitmişti, korkacak bir şey yoktu, boşver lan filmi uyarıları yine anlamsız kaldı.. Dörtlü kaderlerine doğru basamakları indi, tam televizyon odasına yönelmişti ki, karanlık koridorda o ses yankılandı " Nereden böyle delikanlılar" Tahmin edeceğiniz gibi son kelimenin tamamı ve sonrasında her hecesi ayrı ayrı tekrarlandı, tüm duvarlarda tek tek yankılandı.. Geri dönemiyorduk, dişçiye gitmemek çürüğü geçiriyormuş gibi öylece bekliyor, korkunun tarihte ilk kez ecele fayda etmesini umuyorduk..

Kime diyorum" cümlesi bizi o düşten uyandırdı.. Cuma banyosunu kaçırmıştık ama belli ki hamamdaki kaynar sular benim için saklanmıştı.. Hepsinin üstüme boca edildiği hissinden ayılmamı sağlayan üçüncü cümle oldu.. Dali açık ve net nereden geliyorsunuz diyordu.. Çabuk toparlandık, yukardan hocam, televizyon izlemeye iniyorduk".. Kül yutması mümkün değildi.. Çünkü çıktığı karanlık koridorda sadece tek oda faaliyetteydi; Mescit.. Evet adam mescitte saatlerce beklemiş ve bize tuzak kurmuştu.. Atatürk haklıydı, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıydı.. Adam dini siyasete alet etmişti işte.. Bizim arka girişi tahmin etmiş, mescitte muhtemelen tespih çekerek bu anın hayaliyle sabretmişti..

İlk tokat Seyit'e indi.. Yoklamada göremedim sizi cümlesine şrraak sesi eşlik etti.. İkinci darbenin hedefi odamızdaydık hocam biraz hastaydık da diyen İbo oldu.. Yüzü aydınlandı, bir an Sophia Loren'e benzettim Tokat'ın esmer delikanlısını.. Bu aydınlık Tevfik'in zihnini açtı, nereden geldiğimizi hatırladı, Dışarda girdik hocam dedi.. Ben hani bana hani bana demedim.. Çünkü istediği cevabı almıştı.. Buyrun oraya gidelim sözünü emir telakki ettik.. Saygılı çocuklardık vesselam..

Sanki bilmiyormuş gibi alt kattaki pencereyi, mazgalı hepsini gösterdik kendisine.. Hatta Barış'la tombul Çağlar'ı son anda geri çevirttik.. O sırada mazgala inmek üzereyken kurtardık..

Hoca bizi odasına götürdü macerayı dinledi.. En iyisi doğruyu anlatmak diye düşünüp, aslında geç kaldık, arkadaşın evinde yemeğe davetliydik, oradan da doğruca buraya geldik.. Kapıya geldik, vurduk kimse duymayınca, arkadan girdik dedik.. Hemen inandı, bu nedenle bizi herkesten iki hafta önce ailelerimize kavuşmamız için memlekete göndermeye karar verdi.. Saat 10'da kontrole gelecekti ve biz burayı termetmiş olacaktık.. Okuldan mı atılıyorduk, yatakhaneden mi bilemedik.. Ailerere anlatılacak iki şahane durum vardı ortada.. Acaba hangisini daha çok beğenirlerdi ?

Evet öyle oldu, gece uyuyamadık, Tatlıses olan İbo'nun hesabım var adlı eserini kendimize armağan ettik.. Sabaha kadar ulan şöyle olsaydı yakalanmazdık, ben sana demedim mi filan diye başlayan cümlelerin üzerinden 6 bin kere geçtik.. 10 olmadan yatakhaneden çıktık ama valizlerimizi almamıştık, pes edemezdik çünkü..

Konuyu en iyi değerlendireceğimiz yerde, Muhit'te toplandık.. Tevfik ve İbo pes etmişti ama Seyitle ikimiz yılmadık.. Bir kez daha konuşacaktık hocayla.. Yatakhaneye çıktık.. Kapıyı çaldık, cumartesi bile orada olmasını olumlu bir işaret olarak gördük, aradaki formaliteleri atlayıp doğrudan yalvarmaya geçtik.. Tek isteğimiz sene sonuna kadar burada kalmaktı, sonra nakilimizi aldıracaktık.. Yoksa ailemize anlat,amazdık.. Bizi bıyığıyla dinledi.. Kalbine giden yolu bulmuş olmalıydım.. O da babaydı.. Tamam dedi, ama sene başında burada görürsem yatakhaneden değil okuldan attırırım...

Yazın yaptıklarımı anlatmayayım, kuru fasulye pilav, şimdi Toki konutları olan çayıda maç, Türk filmi, tutti furutti, falan filan.. Aylar boyu babama durumu anlatacak bir fırsat kolladım.. Ama o an hiç gelmedi.. Sene başında valizimi topladım doğruca Samsun...

Yatakhanenin önüne hava aydınlanırken vardım.. Benden sonra ilk kim geldi tahmin edin.. Evet Seyit.. Uzuuun bir nöbetin ilk saniyelerinde sarıldık.. Valizleri kapının kenarına koyduk ve beklemeye başladık.. Saat 8'de o iri cüssesi ve asık suratının altında sımsıcak bir kalp bulunan hocamız geldi.. Canım hocam bakışımı attım, acıklıydım.. Seyit çekik gözlerini iyice büzdü.. Ayumi gibi oldu.. Hoca bize sadece kafasını salladı ve içeri girdi.. Tam 8 saat bütün yatakhanenin kaydını yaptı bize bakmadı.. Yemek yemedik, tuvalete bile gitmedik.. Baktım yoktunuz ben de vazgeçtim cümlesine karşı önlem aldık.. Gidin demediğine göre, kalabilecektik.. Saat 16.55'te çağırdı bizi.. Sürenin dolmasına 5 dakika kala.. Bir söz vermiştiniz dedi.. İbrahim ve Tevfik sözlerinde durdu nakil oldu diye olası savunmamızı ağzımıza tıkadı.. Ama bütün yaz boşa geçmemişti.. Denedik hocam dedim, ama burayı terketmeye kendimizi ikna edemedik.. Sizin için zor bir yıl olacak dedi, tek bir ütede geç kalırsanız, bitiririm.. Haa bir de 50şer lira kayıt parası rica edeyim.. Tam 7 yıldır vermediğimiz kayıt parasını almanın hazzı bile bizi affetmesi için yeterli nedendi.. Parayı verip kapıya doğru döndüm, arkadan gelen ses beni bambaşka bir insan yaptı.. Tek bir etüd bile dedi yeniden..

Sonrası askerliğe ilk idman.. Tam 1 yıl tek etüde bile geç kalmadım.. Arada elbette bazı maceralar yaşadım, ki ilerde anlatırım, ama hepsinden arkadaşlarım sayesinde sıyrıldım.. Ne zaman hamsi yesem bu geceyi hatırlarım, ve ne zaman Sophia ablamızın filmini görsem İbo'yu en narin cümlelerle anarım.. Ana fikir : hamsi kesinlikle tavada yenir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder