14 Eylül 2021 Salı

 Bobby...


Neden olmasın ya neden olmasın diye bağırıyordu yorumcu.
20 sayı geriden geliyordu dünyanın en güzel takımı.
Canavar gibi savunma yapıp, sağlı sollu atıyordu.
Sahanın en kısa adamı göğsünü yumruklaya yumruklaya benchteki arkadaşlarının yanına koşuyordu.
Karşısına çıkan rakip oyuncunun ta gözünün içine baktı. bir daha vurdu göğsüne
Biz burayla oynuyoruz, yüreğimizle mücadele ediyoruz diyordu gözlerinden ateş çıkararak.
Bir son ribauntla haksız kararlarla kaybettiler kupayı. Yığılıp kaldılar reklam panolarının önüne.
Ama orada kalmadılar. Dimdik kalktılar yine. 20 sayıdan geri gelir gibi.
Hiçbir bahanenin arkasına saklanmamayı, sızlanmamayı, mücadele etmeyi iyi bilen bir ustanın liderliğinde kupaya yürüdüler.
Bu topraklara daha önce hiç gelmemiş bir kupaya. Tarihe.
Kutlamalarda kupayı öperken yaşadıkları bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu muhtemelen.
Pes etmemek onun için bir saha alışkanlığı değil hayat zorunluluğuydu çünkü.
Amerikanın arka sokaklarında başlayan, karanlıklardan geçen zorlu bir hayatın...
Basketbola sarılmakla cezaevinde yok olmak arasında gidip gelen bir hayatın...
Tam da o kaşkolda yazdığı gibi.
Kara deryalarda bir fener.
Karanlıktan aydınlığa giden kararlı adımlar.
Sokakta, salonda, parkede.
Nerede oynarsa oynasın hiç geri adım atmadı bu yüzden.
Kendinden çok uzun, çok güçlü, tecrübeli, onca yıldıza kafa tutarken, gözündeki ışık hiç sönmedi. Yüreğindeki alev ellerinden çıkıp önüne geleni yaktı.
Bazen en önemli profesyonel maçta kendini kaptırıp rakip oyun kurucuyla sokak basketbolundaki gibi düelloya tutuştu.
Bazen en cilalı parkelerin Chicago'nun arka sokaklarındaki beton sahalara çevirdi.
Kabus gibi çöktü top çıkarmak isteyen oyun kurucuların üstüne.
Çubuklu forma ne zaman dara düşme gözünün içine baktı hocası.
Savunmada elleri uzadı arşa kadar, hücumda kaleyi döven alev topları gibi savurdu mancınığını.
Bir adım yana atarak yükseldiğinde top nereye gideceğini çoktan biliyordu.
Bir gün titremedi o eller.
En önemli günde de, en zor anda da, en son saniyede de...
Yarı finalde Zalgiris maçı kilitlendiğinde, birkaç dakikasını aldı çözmek.
Tabelanın önünden birlikte kalktığı Bogdan ve Ekpe kenarda haykırırken, gözlerinin içine baka baka koştuğunda sesi en uzak banliyölerden duyuldu.
Çok sevdik seni Bobby çok...
Uzun uzun anlatmayalım, Türkiye'deki final serisinde 40 fark varken hala rakip garda nefes aldırmadığın insan üstü baskıyı, tekrar tekrar topu çaldığın o sihirli 2 dakikayı, aynı baskıyı sana yapmaya çalışırken düğüm olanları.
Çok sevdik mücadeleni çok...
Öyle olmasa maçlarda öfkeden patlıcan moru gibi kızaran adam kendini tutamayıp saha içine kadar koşup kucaklar mıydı seni!
Öyle olmasa aylarca oynamadığında bile tribün her maç adını ısrarla haykırır mıydı!
Çok sevdik seni bobby çok...
Şahane takım arkadaşların oldu hep çubuklu formada.
Bogdan'ı sırtına havlu koyacak kadar sakınanlar, Vesely ile havalara uçanlar, laylaylay laylay lay Gigi Datome, ooo ooo o Gigi Datome...
Hepsini çok çok sevdiler de seni hep başka bir yere koydular.
Çok derinde, çok ayrı.
Yaşın ilerleyip kadro genişlediğinde 12 adamın içerisinde gözleri hep seni aradı.
Her üçüncü çeyrekte, her küçük tıkanmada, her darboğazda değişiklik sandalyesine kilitlendi gözleri.
Hani sezona sakat başladın da uzun uzun bekledik ya seni hatırlıyor musun,
Dönüş maçında ilk topa değdiğin an salon yıkılacak sandım.
Sadece Uche ve Alex'e yapılan tezahüratla çağırdık seni tribüne.
Tam da o tezahüratta söylediği gibi. I LOVE YOU BOBBBYY..    
İster final fourda kader anı olsun, ister Giresun deplasmanı.
Hep yüksek, hep hazır, hep sadık.
Seni çok ayrı sevdik biz kardeşim.
Sonra birer birer döküldü yapraklar. NBA yolcuları, bütçe küçültmeler, kaynak azaltmalar.
Seni saha ortasında kucaklayan usta gittiğinde yaprakların daha hızlı düşeceğini biliyorduk.
Hazırlık maçlarında göremedik sene başı.
Sonra o cümle düştü bilgisayar ekrarına.
Yolun açık olsun Ali Muhammed...
Bir klip, muazzam sayıların, her sayıda gözünden fışkıran alev.
Biz bunu veda saymıyoruz kardeşim.
Sana gitti demiyoruz.
Bir gün o benchte olacağını biliyoruz.
Sen bu takımın oyuncusu değil, bu evin öz oğlusun. 
Şimdilik sadece çubuklu ile mücadele ettiğin her gün için teşekkür ediyoruz sana.
Formanı gönlümüzde çoktan emekli edip Ataşehirdeki evimizin tavanına asıyoruz.
Ve göğsümüze vura vura haykırıyoruz, 
Seni çok seviyoruz Mamba...
Seni çok seviyoruz...

1 yorum: