27 Aralık 2010 Pazartesi

Kızılderili filan...

15 sene olmuş nereden baksan, karşılaştığım herkesin ilk olarak hala mı takıyosun demesine yol açan o rozet göğsümdeki yerini alalı.. Şef Beyaz Bulut'un tam kalbimin üzerine yerleşmesinden sonra 5 - 6 bin kez uyuyup uyanmışım.. Belki yüzlerce kez cevap vermisişim aynı soruya : Neden kızılderli rozeti takıyorsun ? Senin için özel bir anlamı var mı ? Bu kim Apo, deden mi ? vesaire vesaire.. Hep aynı cevabı vermişim aslında : Yoo kızılderilileri seviyorum...

Artık o cevabı vermenin zamanı geldi.. Kızılderilileri secmekten ötedir o rotezin anlamı.. Saçma sapan korkular yüzünden yapamadıklarımızı yapan, hayatın önüne hiç bir şey koymayan adamlara saygının işaretidir.. Hani daha bebekken bize öğretilmeye başlayan korkular.. Önce cısss, uf olmak, sonra harçlığın kesilmesi, sonra disipline gitmek, sınavı kazanamamak, falanca teyzenin oğlundan daha kötü bir yer kazanmak, bir baltaya sap olamamak, bulduğun işi kaybetmek, bilmem kimden daha az para kazanmak, filanca tatil beldesine gitmeye paranın yetmemesi, gerekli zamanı kaçırdığın için işi alamamak, saysam sabaha kadar sürecek ertelenemez, vazgeçilemez gereklilikler.. Dövüş Kulübü'nde gözümüze gözümüze sokmuştu ya Fincher : sahip oldukların bir gün sana sahip olur diye.. İşte biz ne kadar vazgeçilmezlik yaratmışsak hayatımızda; onlar o kadar sadece kalmış.. Diyor ki felsefeleri, bu toprak bize atamızın mirası değil çocuklarımızın emanetidir.. Yani sahiplenmiyor, dünyada misafir sayıyor kendini.. Oysa biz sürekli daha çok daha çok daha çok istiyoruz.. Ve çıktığımız her basamak yeni yaşam standardımız oluyor.. Bir cenazede hatırlıyoruz o mal mülkün hiç bir anlamı olmadığını, bir de hasta ziyaretinde.. Her nefesin servet olduğunu hatırlamamız için nefesimizin kesilmesi gerekiyor.. Bugün reiki seanslarında, nefes çalışmalarında, hatta falcılarda bulmaya çalıştığımız huzur, zaten içimizde olduğu halde saçma sapan kaygılarla kaybettiğimizdir zaten..

Çadırlarda yaşayan, doğadan ve topraktan başka değer tanımayan, değil insanlara taşa bile saygı duyan o insanlar şaman dedelerimizden farklı birileri değil aslında.. Sadece asıl servetin boğaza nazır yalılarda değil, bizzat içimizde olduğunu bilen herkes kızılderilidir, şamandır..

Eğer bir gün o korkulardan kurtulup huzuru bulabilirsem çıkarırım rozeti.. O zaman kadar siz sorarsınız, ben tebessüm ederim..

Ve işte o huzura giden yolculuığun adresidir bu sayfa.. Belki birlikte daha saygıdeğer bir dünya kurabiliriz.. Hepiniz hoşgeldiniz, hepimiz hoşgeldik... Merhaba...

2 yorum:

  1. ingiliz: topraklarınızı satın almak istiyoruz.
    şef: satamam; mısır isterseniz satarım.
    ingiliz: niçin satamıyorsun?
    şef: çünkü sahibi ben değilim
    ingiliz: öyleyse sahibi kimse onunla konuşalım
    şef: yanlış anladınız; toprak kimseye ait değil; ama topraga kendi emeğimi verip ürettiğim mısır benim; onu satarım.

    az konuşurlar, öz konuşurlar, e bir de doğru konuşurlar benim bildiğim... yolun açık olsun müdür!

    YanıtlaSil