13 Haziran 2013 Perşembe

39 yıl ve 5 ağaç...


Herkes biliyo abi işte; Picasso 10 dadikalık resmin ücretini çok bulan arkadaşa;
30 yıl ve 10 dakika demiş...
Böyledir insan hayatı, yaşanmışlıkların tamamıdır, birikimidir.
Bir cümle değildir ilişkileri bitiren,
Bilmem kaç mesele ve bir cümledir...
Birden parlayan isyan değildir devrim,
Kimbilir kaç yitik can, kimbilir kaç yıllık mücadeledir...
Benim için 39 yıl ve 5 ağaçtır gezi parkı,
İki haftadır orada yatan çocuk için 18 yıl ve 5 ağaç...
İki haftadır sokaklarda Türkiye.
Gaz bombaları, gözaltılar, yiten canlar, yaralılar...
Her kafadan bi ses çıktı.. Muhtemelen yüzlerce toplantı oldu hem parkta hem hükümet binalarında...
Oysa bütün o sokağa çıkanların mesajı tek cümleydi: Bizi dinleyin arkadaşım, lütfen bize kulak verin.
Bir ruh oluşturdular gezi parkında... Sağcısı, solcusu, ateisti, kürdü, ev hanımı, haylazı, enteli.
En nihayetinde bir adım attı hükümet. Referandum yapalım, dedi.
Halka soralım madem.
İlk bakışta gayet demokratik. Madem sokağa dökülen halk, öyleyse son sözü halk söylesin.
Oysa sadece Gezi parkı için koşmamıştı ki evinden onca insan.
Bilmem kaç yıl ve 5 ağaçtı işte.
Fırtına vadisine nefesi yetmeyenler vardı sokakta.
Hes'lere direnen şalvarlı teyzeye sadece ekran karşısında gözyaşı dökebilenler.
Bilmem kaç yıldır her sabah her akşam uğradığı Beşiktaş iskelesi ellerinin arasından kayarken,
sadece ama nasıl ya,, yok olmaz diyebilenler.
Şimdi yine sandık gelecek önlerine.
Acaba neler konuşulacak referanduma giden yolda.
Bunlaaarr camiye ayakkabıyla girip içki içtileer, denecek mi meydanlarda?
Bunlaaar polise saldırdılar, türbana saldırdılar, sesleri dolduracak mı alanları?
İktidarın her türlü imkanı kullanılacak mı ikna sürecinde?
Gezi Parkını savunanlar ne yapabilecek?
Herhangi bir siyasi parti temsil etmiyor ki onları?
Nasıl duyuracaklar seslerini?
Kimi alacaklar karşılarına?
Topçu kışlası yapılsın diyen de olacak elbet eğer mesele halksa.
Ama Gezinin çocukları halkın karşısında değil ki, yanında, içiçe.
Kimseyi yenmeye çalışmadılar ki bunca gün!
Tek cümleleri vardı, "Ağaçlara kıymayın efendiler"
Kıymayın sahiden... Vadilere de kıymayın, Karadeniz'e kıymayın...
Hani dedik ya; bilmem kaç yıl ve 5 ağaç diye...
Elbette iktidarın da tabanı var, hem de sağlam bi taban.
Sırf iktidar gücünü yitirmesin, diye evet diyecek olan var çokça.
Gezi parkını ergenekona, balyoza benzeten adamları okuyacaklar günlerce.
Kimi sadece, bunlar solcu be, diyip park yıkılsın isteyecek belki.
Ama halk işte be kardeşim.
Karşı çıksan gezi parkının ruhunu reddedersin.
Referanduma gidilirse elbet saygı duyacaksın kararına.
Ama mesele zaten sayın az bile olsa, sesine saygı duyulması değil miydi?
Misal iktidarın oyu yüzde 80 olsa, yüzde yirmiyi kimse dinlemeyecek miydi?
Neden camide içmeyiz biz diyebilmek için, dindarlığımızı kanıtlamak zorundayız?
niye ağaç kesmeyin demek için gezi parkının yerini bilmeliyiz?
Neden türbana da saygımız olduğunu antikapitalist müslümanların varlığıyla kanıtlayabiliyoruz?
Neden her itirazımızda arkamızda amerika israil aranıyor?
Bir kere de sayımız az olduğu halde dinlensek olmaz mı?
Bir kez olsun ağaçlar kazansa ne olur?
Ak Parti tabanı illla kışla izteriz diyor mudur sahiden?
Gelin kıymayalım bu parka efendiler...
Gelin bir ruh kazanalım uğruna canlar verdiğimiz bu günlerden.
Gelin öğrencinin eteğini çekiştiren müdüre de, türbanlıyı taciz eden tahammülsüze de birlikte kızalım.
Gelin yüzde elliyi referandumla ayıracağımıza, birleştirmesek bile birbirlerini dinlemelerini sağlayalım..
Gelin düne kadar gölgesinde barındığımız ağaç bize meyveler versin.
Yok siyasi hesaplar, köşke giden yollarsa derdiniz,
hiç bizi alet etmeyin.
Ağaçları kesmeyin efendiler... Geziye gelin... sizi orada fidanlar ağırlasın....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder