24 Kasım 2011 Perşembe

toprak...

ilk çalışında açtım telefonu...
bütün gün bu sesi beklemitim zaten...
"atanamadım abi"...
olsun.. canın sağolsun... elinden geleni yaptın...
kaç kez duydum kardeşimden bu telefonu...
artık otuzunda.. ama hala gözümüzde ela kadar.. 21 aylık...
öyle severiz.. öyle sarmalarız...
tek üzüntümüz onun üzülmesidir...
konya'da bugün.. atanamayan vekil öğretmen...
anaokuluyla öğretmen evi arasında yaşıyor...
bu satırları yakup muzafferin abisi yazsa ne derdi acaba,
yerin 500 metre dibinde kardeşim şu an,
cevher çıkarıyor...
öyle ya öğretmenin işi cevher çıkarmak...
ama pırıl pırıl çocukların arasından değil..
kara mı kara kayalardan...
maden işçisi yakup....
biyiloji öğretmeni aslında... atanamamış...
yıllarca vekillik yapmış...
her sene bir okulda kontenjan beklemek tak edince canına girmiş sınava...
kazma yürek, üç okka yürek...
sonrası toz, kömür ve tepe lambası...
bugün isteseler de bırakmam diyor, emekliliğe ne kaldı ki, 7 yıl...
ha yerin üstünde, ha madenin dibinde...
bak dursun yerin üstünü seçmişti biliyor musun?
kardeşimin liseden sınıf arkadaşı...
erzurumlu aslen.. bizim baba toprağına da yakın.. dadaş...
kadayıf dolma için 7 gece yol giderdi....
5 sene üst üste bekledi atanmayı.. dersanelerde dirsek çürüttü...
bi gün verdiler müjdeyi.. van erciş.. gözleri ışıldadı...
bu toprağın her karışı bizim, dedi gitti...
tek derdi hasretlik.. ana baba neyse de yavuklu muğla'da...
vicdansız kura, biraz yakına çıkaydın ya...
hasretten çok pranga epey de kontör eskittiler...
telefonu hiç kapatmıyorlardı neredeyse...
vuslata az kalmıştı.. bayramda kavuşacaklardı...
önce söz, hemen nişan yaza düğün inşallah...
bu düşlerle girdi kafeye.. yeni konuşmuştu sevdiğiyle...
sonrası yıkım acı.. ve kayıp...
bir ay bulunamadı dursun öğretmen...
"yaşıyormuş aklını yitirmiş, yemek sırasında gördüm..."
annesi ablası sevdiği... sokak sokak gezdiler kenti...
hakkariden çıktı cansız bedeni...
cenazeler karışmış.. hiç kurtulmamış dursun...
bugün 24 kasım...
nadir hocamı aradım demin... hayatını eğitime adamış...
hala yolda öğrencileri çevirir ellerine sarılır...
çok harf öğretmiş.. 
dedim bu kader midir?
dedi biz meşaleyi taşıyanlarız...
bizden öncesi karanlık da olsa...
biz geride kalanları aydınlatırız... 
belki de bu yüzden madenci oldu yakup...
yer altının karanlığını aydınlatıyor...
kardeşimle konuştum sonra, ağlamaktan gözlerimiz şiş,
tek soru var aklımızda:
ah benim dursun kardeşim,
senin de bir lamban var mı yanında?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder